YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/18415
KARAR NO : 2015/22841
KARAR TARİHİ : 22.12.2015
Mahkemesi : Bandırma 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 22.04.2014
No : 2013/121-2014/198
Dava rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalıların vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava; 28.01.2010 tarihinde meydana gelen iş kazasında sürekli iş göremez duruma giren sigortalıya bağlanan gelir ve cenaze gideri nedeniyle uğranılan Kurum zararının davalılardan teselsülen tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı, olay tarihinde yürürlükte bulunan ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunudur.
5510 sayılı Kanunun 12’nci maddesinde “alt işveren” olarak, mevzuat, öğreti ve içtihatlarda ise aracı, taşeron, tali işveren, alt müteahhit ve alt ısmarlanan gibi adlarla anılan üçüncü kişi, aynı maddede; “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde, iş alan ve bu iş için görevlendirdiği sigortalıları çalıştıran üçüncü kişi” olarak tanımlanmıştır. Anılan madde hükmüne göre; “sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bunlarla sözleşme yapmış olsalar dahi, asıl işveren bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumludur.” Anılan maddeye göre asıl işverenin Sorumluluğu kusursuzluk ilkesine dayanmaktadır.
Asıl işveren taşeron ilişkisinin varlığı için öncelikle işin başka bir işverenden alınmış olması, bir başka ifade ile asıl işverenin işverenlik sıfatına devredilen iş dolayısıyla sahip olması, asıl işyeri ya da işyerinden sayılan yerlerde kendi adına işçi çalıştırıyor olması gerekir.
İşin belirli bir bölümünde değil de tamamının bir bütün halinde, ya da, bölümlere ayrılarak başkalarına devredildiği, işten bu yolla tamamen el çekildiği, sigortalı çalıştırılmadığı için işveren sıfatının haiz olunmadığı durumda ise, bunları devralan kişiler alt işveren, devredenler de asıl işveren olarak nitelendirilemeyecektir.
Aracı sıfatının kazanılmasında, diğer koşullar ise asıl işverenden istenilen işin, asıl iş, ya da, işyeriyle ilgili işin bir bölümünde veya işyeri eklentilerinde alınmış olması ve bu işte işi alanın kendi işçilerinin çalıştırılması ve bu nedenle de işveren sıfatına sahip olunmasıdır. Asıl işverenle, aracı arasındaki sözleşmenin hukuki niteliğinin önemi yoktur. Önemli olan yön, asıl işverene ait işin aracı tarafından yapımının sağlanmasıdır. İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte ise, işi alan kimse aracı değil, bağımsız işverendir.
Somut olayda; Enerjisa’ya ait doğalgaz çevrim santrali inşaat alanında yapılan kazı sırasında iş makinesinin sigortalıya çarpması sonucu vefat etmiş olup, Mahkemece hükme esas alınan bilirişi raporunda; asıl işveren AŞ % 30, taşeron ltd şti % 35, cezada kusurlu bulunan işaretçi H…. A….. % 5, sigortalı ise % 30 oranında kusurlu bulunmuştur.
Hal böyle olunca, iş sahibi E…… E……. Ü….. A.Ş. ile yabancı konsorsiyum ve A-T…. E….. Ş…. arasında yapılan sözleşmeler de dahil olmak üzere, tüm sözleşme hükümleri incelenerek, sigortalının hak sahipleri tarafından davalılar aleyhine açılan ……/….. esas sayılı dava dosyasının akıbeti araştırılmalı, iş makinesi operatörü olduğu anlaşılan dava dışı M….. Ç….. hakkında açılan ceza mahkumiyeti bulunduğu, mahkumiyet kararı kesinleşenler yönünden bir miktar kusur verilmesi gerektiği de gözetilerek, konusunda ve işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanı bilirkişilerden; yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, tarafların sıfat ve aidiyetin belirleyen kusur raporu alınarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Kabule göre de; dava teselsül hükümlerine dayalı olarak açılmış olup, işveren yönünden davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasa’nın 21/1.fıkrası, 3. kişiler yönünden ise 21/4. fıkrasıdır. Her iki fıkra incelendiğinde, kanun koyucu farklı sorumluluk esasları belirlemiş olup, işveren yönünden; gelirin ilk peşin değeri (gerçek zarar daha düşükse gerçek zarar miktarı) ile 3. kişiler yönünden ise gelirin ilk peşin değerinin yarısı ile rücu alacağına bir tavan öngörmüştür.Hal böyle olunca; teselsüle dayalı sorumlu olunan tutarların işveren ve 3. kişi yönünden ayrı ayrı belirlenmesi gerekir. Öncelikle işverenin sorumlu olduğu rücu alacağı; gelirin ilk peşin değerinin işverenin kendi kusur oranına isabet eden tutarı(ilk peşin değer x işveren kusur oranı) ile, gelirin ilk peşin değerinin yarısının 3. kişinin kusur oranına isabet eden tutarın (ilk peşin değerin yarısının x 3. kişinin kusur oranı) toplamından ibarettir.3. kişinin teselsüle dayalı sorumlu olduğu rücu alacağı ise; ilk peşin değerin yarısının toplam kusur oranına (işveren+3. kişinin kusur oranı) isabet eden tutarla sınırlıdır.Hal böyle olunca, teselsüle dayalı olarak sorumlu olunan miktar bu şekilde belirlendikten sonra, bakiyesinden işverenin tek başına sorumluluğuna hükmetmek gerekir. Mahkemece; sigortalının AŞ’in işçisi olması nedeniyle diğer şirketin 3. kişi sıfatıyla 5510 sayılı Yasa’nın 21/4 maddesi uyarınca sorumlu tutulabileceği gözetilmeksizin, 3. kişinin ve işverenin sorumlu olduğu rücu alacağı tutarları aşılarak karar verilmesi isabetsiz bulunmuştur.
O hâlde, davalı şirketlerin vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmü BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı şirketlere iadesine, 22.12.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.