Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/18026 E. 2015/22798 K. 22.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/18026
KARAR NO : 2015/22798
KARAR TARİHİ : 22.12.2015

Mahkemesi :Pozantı Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi :26.03.2014
No :2011/39-2014/53

Dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraflar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı Kurum, 29.9.2003 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelir ve yapılan masraflardan oluşan kurum zararının rücuen tazminini talep etmiştir.
5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasa’nın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa’nın 26. ve 87. maddeleridir.
Somut olayda; sigortalının davalılardan M.. P..’e ait özel bina inşaat işinde kaza geçirdiği anlaşılmakta olup, örtüşen kusur raporlarında, inşaat sahibi M.. P.. %10, taşeron olarak nitelenen İ.. P.. % 40, kazalı ise % 50 oranında kusurlu bulunmuş ise de, davalılar arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin açıklığa kavuşturulmadığı anlaşılmaktadır.
506 sayılı Kanunun 87.maddesinde, “aracı”, 4857 sayılı İş Kanununun 2/6. maddesinde ise, “asıl işveren-alt işveren” ilişkisinin tanımına yer verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, “aracı” olarak nitelenen üçüncü kişi, gerek mevzuatta, gerekse öğreti ve yargı kararlarında; alt işveren, taşeron, tali işveren, alt müteahhit, alt ısmarlanan vb. adlarla anılmaktadır.
Bunlardan; asıl işverenin yanında “taşeron” olarak adlandırılan başka işverenlerinde, işyerinden iş almaları ve kendi sigortalılarını çalıştırmaları ile, uygulama kazanmış olan “asıl işveren-alt işveren” ilişkisini Sosyal Sigortalar Kanunu açısından ele alan 506 sayılı Kanunun 87.maddesi hükmü, tıpkı mülga 1475 sayılı İş Kanununun l/son. 4857 sayılı İş Kanununun 2/6. maddelerinde olduğu gibi, aracının yanında asıl işvereni de sorumlu tutan bir içerik taşımaktadır.
506 sayılı Kanunun “üçüncü kişinin aracılığı” başlıklı 87. maddesi, “Sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur. Bir işde veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişiye aracı denir.” hükmünü içermektedir. Aracının asıl işverenden bir bölüm iş alması ve bu işte kendi adına sigortalı çalıştırması, aracı kavramının belirleyici özelliğini oluşturmaktadır.
Mahkemece, davalılar arasında, yukarıda anlatılan şekilde asıl işveren taşeron ilişkisi bulunup bulunmadığı yeterince araştırılmamıştır. Mahkemece, davalılar arasındaki ilişki belirlenmeli ve aralarında asıl işveren taşeron ilişkisinin varlığının bulunup bulunmadığı araştırılmalı, varılan sonuca göre gerektiğinde yeniden kusur incelemesi yaptırılması gerekmektedir. Bu yönde, aralarında nasıl bir sözleşme yapıldığı, davalı İ.. P..’nın bu konuda bir işyeri, vergi kaydı bulunup bulunmadığı, kendi adına sigortalı çalıştırıp çalıştırmadığı, üstlendiği işin gereklerini yerine getirmesi beklenilen niteliklere haiz bulunup bulunmadığı, dolayısıyla alt işveren mi yoksa üçüncü kişi mi olduğu ortaya konmalıdır.
Davalı İ.. P..’nın üçüncü kişi olduğu sonucuna varılırsa, anılan davalı avukatının yasal süresi içerisinde yaptığı anlaşılan zamanaşımı defi irdelenmelidir.
506 sayılı Kanun’un 26. maddesinde üçüncü kişiler aleyhine açılan rücu davalarının tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin açık hüküm bulunmamaktadır. Üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki de söz konusu değildir. Ancak anılan maddenin ikinci fıkrasında Borçlar Kanunu’na yollamada bulunulmuştur. Hal böyle olunca; üçüncü kişiler aleyhine açılan davalar Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde gösterilen bir ve on yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Zamanaşımı başlangıcı ise; “zarar ve faile ıttıla” tarihidir. Bilindiği üzere zarar ve faile ıttılanın birlikte gerçekleşmesi gerekmekte olup, sadece birinin gerçekleşmesi bir yıllık zamanaşımı süresinin başlaması için yeterli değildir. Zarara ve faile ıttıla, Kurumun yetkili organının ıttılaı olduğundan, zararın ıttıla tarihi gelirler yönünden onay, masraf ve ödemeler yönünden sarf ve ödeme tarihidir. Faile ıttılanın ise özel bir duyarlılıkla araştırılıp incelenmesi gerekmektedir. Uygulamada, devam eden ceza davasında verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesi, Kurum sigorta müfettişi veya Çalışma Bakanlığı iş müfettişi raporunun Kurumun yetkili makamlarına intikal tarihi ya da ilk rücu davasının açılma tarihi faile ıttıla tarihi olarak kabul edilmektedir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraflar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davalılara iadesine, 22.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.