Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/17932 E. 2015/21305 K. 03.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/17932
KARAR NO : 2015/21305
KARAR TARİHİ : 03.12.2015

Mahkemesi : Adana 5. İş Mahkemesi
Tarihi : 20.05.2014
No : 2012/68-2014/379

Dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Davacı Kurum; 12.05.2011 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu hak sahibine ödenen peşin değerli gelirin onay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiş olmakla davanın yasal dayanağı, olay tarihinde yürürlükte bulunan ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu olup, kusurun belirlenmesinde, mahkemece, öncelikle iş kazasının ne şekilde olduğu, dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak, varsa çelişki giderilerek belirlenmeli ve kabul edilen maddî olgular doğrultusunda, kusur oran ve aidiyeti konusunda bilirkişi incelemesine gidilmelidir.
Bilindiği üzere, işçilerin beden ve ruh sağlığının korunmasında önemli olan yön, iş güvenliği tedbirlerinin alınmasının hakkaniyet ölçüleri içinde işverenlerden istenip istenemeyeceği değil, aklın, ilmin, fen ve tekniğin, tedbirlerin alınmasını gerekli görüp görmediği hususlarıdır. Bu itibarla işverenler, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçilerin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı taktirde gerekmeyeceği gibi düşünceler ile almaktan çekinemeyeceklerdir. Çalışma hayatında süre gelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı da, işverenlerin önlem alma ödevini etkilemez. İşverenler, çalıştırdığı sigortalıların beden ve ruh bütünlüğünü korumak için yararlı her önlemi, amaca uygun biçimde almak, uygulamak ve uygulatmakla yükümlüdürler.
Dosyanın incelenmesinde, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalı işveren %60, sigortalı %40 oranında kusurlu bulunmuş ve buna hesaplama yapılarak hüküm kurulmuş ise de, ceza davasında eldeki davaya konu iş kazası nedeni ile alınan bilirkişi raporlarında, müteveffanın kendisine gelen araca çarpmamak için manevra yapması sonucu söz konusu kazanın meydana geldiği, bu nedenle tespit edilemeyen araç sürücüsünün asli, işveren şirket müdürünün asli, kazalı sigortalının ise tali kusurlu olduğu belirtildiğinden, şirket yetkili temsilcilerine taksirle ölüme neden olmaktan ceza verildiği ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmakla, kazaya sebebiyet veren tespit edilemeyen araç sürücüsünün de kusuru olması gerektiğinden bahisle,İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile iş kazasının vuku bulduğu iş kolunda uzman bilirkişi heyetinden; kusur oran ve aidiyeti konusunda yeniden rapor alınarak, varılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
2-01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin sorumluluğu” başlığını taşıyan 21. maddesinin birinci fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği açıklanmıştır. Anlaşılacağı üzere, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 506 sayılı Kanunun 26. maddesindeki ibareler, kanun koyucu tarafından 21. maddeye aynen yerleştirilmekle, buna göre, gelirlerin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerleri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak maddi zarar karşılaştırması yapılıp, düşük (az) olan tutar, sorumluların kusur oranı toplamına uygulanarak hüküm kurulması gerekmektedir.
Bu maddî ve hukukî olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu, karar verilmesi, usûl ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istem hâlinde davalıya iadesine, 03.12.2015 gününde oybirliği ile karar verildi