Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/16939 E. 2014/20086 K. 20.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/16939
KARAR NO : 2014/20086
KARAR TARİHİ : 20.10.2014

Mahkemesi :İstanbul 3. İş Mahkemesi
Tarihi :05.03.2014
No :2012/144-2014/104

Dava, aksine Kurum işleminin iptali ile malullük aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne; Davacı Z.. Ç..’nın 5510 sayılı Yasanın 25/1 maddesi uyarınca en az %60 oranında meslekte kazanma gücünü kaybetmiş olduğunun belirlenmiş olması, işe ilk girişte maluliyetinin %60 oranında olmadığının belirlenmesi nedeniyle malulen emekliliğe hak kazandığının tespitine, karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasa’nın 25. ve 26. maddesidir. Anılan madde; 4/a ve 4/b’li sigortalılar için “…çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybettiği…” Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usulüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu Kurumun Sağlık Kurulunca tespit edilenlerin malul sayılacağı belirtilmiştir.
Anılan Kanun’un 26’ncı maddesinde ise; “Sigortalıya malûllük aylığı bağlanabilmesi için sigortalının; a)25 inci maddeye göre malûl sayılması, b) En az on yıldan beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malûl olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi aranmaksızın 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması, c) Malûliyeti nedeniyle sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan veya işyerini kapattıktan veya devrettikten sonra Kurumdan yazılı istekte bulunması, halinde malûllük aylığı bağlanır.
Ancak, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların kendi sigortalılığı nedeniyle genel sağlık sigortası primi dâhil, prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması zorunludur.” hükmü getirilerek, “malullük aylığı” bağlanma şartları düzenlenmiştir.
Diğer taraftan da 5510 sayılı Yasanın 25’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “….Ancak, sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten önce sigortalının çalışma gücünün % 60’ını veya vazifesini yapamayacak derecede meslekte kazanma gücünü kaybettiği önceden veya sonradan tespit edilirse, sigortalı bu hastalık veya özrü sebebiyle malûllük aylığından yararlanamaz.” Hükmü ile aylık bağlama engeli öngörülmüştür.
Maluliyet aylığı bağlanabilmesi için ilk defa sigortalı olarak çalıştığı tarihten önce malûl sayılmayı gerektirecek derecede hastalık ve arızasının bulunmaması gerekir. Sigortalılık öncesi malûl sayılmasını gerektirmeyecek düzeyde hasta veya sakat iken bu hastalık veya sakatlığı ilerlemiş ve sigortalılık sonrası malûl sayılmayı gerektirecek dereceye ulaşmış ise sigortalıya malûliyet aylığı bağlanabilecektir.
Eldeki davada, 18.01.1973 doğumlu davacının, 29.05.2009 tarihli Kuruma ilk başvurusu sonrası alınan 04.06.2009 tarihli Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi raporunda davacıya MS (Multiple Skleroz) hastalığı teşhisinin konulduğu ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesince düzenlenen 10.08.2009 tarihli rapor ile de davacının ilk kez 1996 yılında ani yerleşen her iki bacakta ve kollarda meydana gelen güçsüzlük ve yürüyememe halinin belirlendiği, kurum iligili ünitesince 25.11.2009 tarihli kararı ile davacının ilk işe girdiği 17.05.2000 tarihinde maluliyeti gerektirir arızasının varlığı gerekçe gösterilerek tahsis talebinin reddolduğu, Mahkemece davacının doğrudan Adli Tıpa sevki ile 3. İhtisas Kurulundan alınan 19.07.2013 tarihli rapor ile ilk işe girişinde maluliyet hali olmayan davacının halihazırda maluliyet halinin varlığının belirlendiği gerekçesi ile yazılı şekilde karar verilmiş ise de; 5510 sayılı Yasanın 95.maddesi kapsamında prosedüre uyulmayarak Yüksek Sağlık Kurulundan rapor aldırılmaksızın karar verildiği, maluliyet başlangıcının ve aylık başlangıç tarihinin de usulüne uygun şekilde belirlenmediği, bu nedenlerle verilen kararın eksik araştırmaya dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 1. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı yasanın 53. ve devamı maddelerine göre, malûl sayılmayı gerektirecek hastalık veya arızanın bulunup bulunmadığının tespitinde izlenecek yol, 506 sayılı Yasanın 109. (5510 sayılı Yas 95.) maddesinde hükme bağlanmıştır. Buna göre kurum sağlık tesislerince düzenlenen raporlara dayanılarak verilen kararlara karşı Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulundan rapor alınmalı, söz konusu kurul raporlarının Kurumu bağlayacağı, ancak, diğer ilgilileri bağlamayacağı dikkate alınarak, itiraz halinde, Adli Tıp Kurumundan alınacak rapora göre karar verilmeli; Yüksek Sağlık Kurulu Raporu ile Adli Tıp Kurumu raporu arasında çelişki bulunması halinde ise, Adli Tıp Genel Kurulundan alınacak raporla, bu çelişki giderilip, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Bu durumda, mahkemece yapılacak iş; öncelikle anılan prosedür kapsamında Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurlundan rapor aldırılmalı, itiraz halinde Yüksek Sağlık Kurulu raporuyla, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu raporları arasında çelişki oluşur ise Adli Tıp Genel Kurulundan çelişkiyi gideren ve davacının ilk işe giriş tarihinde malul olup olmadığını, başlangıç ve derecesini belirtir şekilde rapor alınmalı, 5510 sayılı Yasanın 27.maddesi hükmü de dikkate alınarak, maluliyet başlangıcı usulünce belirlenmeli; bu kapsamda 5510 sayılı Kanun’un 25 ve 26. maddelerinde öngörülen maluliyet aylığı bağlama koşullarının oluşup oluşmadığı irdelenmeli ve şayet maluliyet başlangıcının, tahsis talep tarihinden önceki bir tarih olduğu belirlenirse, tahsis talebini takip eden aybaşı, sonraki bir tarih olduğu belirlenirse de, bu tarihi takip eden aybaşı itibariyle aylık bağlanmasına karar verilmelidir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 20.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.