Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/1642 E. 2014/2903 K. 17.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1642
KARAR NO : 2014/2903
KARAR TARİHİ : 17.02.2014

Mahkemesi : İstanbul 4. İş Mahkemesi
Tarihi : 11.07.2012
No : 2011/757-2012/523

Dava, 1479 Sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılığın 04/01/2006 tarihinde son bulduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne; davacı M.. Ü..’nın zorunlu Bağ-Kur sigortalılığının 04/01/2006 tarihinde sona erdiğinin tespitine karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, Sürkaya Tekstil AŞ’de 22/12/1988 tarihinden bu yana kurucu ortak sıfatıyla yer almakta olup, Kurumca, bu nedenle 25/02/1983 tarihli ilk 1479 Sigortalılığından 01.10.2008 tarihine kadar ve 13/04/2010 tarihinde başlayan Ü.. Gümrük Müşavirlik Hizmetleri Ltd. Şti.’ndeki limited şirket ortaklığı nedeniyle 13/04/2010 dan itibaren ve halen 1479 Sayılı Yasa kapsamında sigortalı sayılmaktadır. Diğer taraftan, davacının 506 Sayılı Yasa kapsamında Ü.. Gümrük Müşavirliği Ltd. Şti’den ortak olduğu dönemler haricinde 22/03/2006-05/01/2007, 01/05/2007-27/01/2010 tarihleri arasında da sigortalılığının bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacının, 28/01/2010 tarihli tahsis talebi kurumca Sürkaya Tekstil AŞ’de 22/12/1988-01/10/2008 tarihleri arasında kurucu ortaklığı nedeniyle, 1479 Sayılı Yasa kapsamında sayılarak davacının prim borcu bulunduğu gerekçesi ile reddedilmiştir. Davacı, 1479 Sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılığının 04/01/2006 tarihinde son bulduğunun tespiti için dava açmıştır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, verilen kararın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
Sosyal Güvenlik Hukukumuzda, “sosyal sigortalarda çokluk”,bir başka anlatımla bireylere olabildiğince sosyal sigorta hakkı tanıma, “yararlanmada ve yükümlülükte teklik” ilkesi egemendir. Buna göre, aynı tarihlerde farklı sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında bulunulamaz. Çifte sigortalılık olarak adlandırılan bu statü, kanun hükümleriyle engellenmiştir. Belirtilmelidir ki, anılan düzenlemelerde yer alan, “emekli sandıklarına aidat ödemekte olanlar” ibareleri, “başka sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olanlar” şeklinde anlaşılmalı, “sosyal güvenlik kuruluşları ibarelerinin de aynı zamanda “sosyal güvenlik kanunları” terimlerini içerdiği kabul edilmelidir.Bu kapsamda sigortalılık halinin çokluğu veya çakışmadan söz edebilmek için birden fazla sigortalılık türünün, en az ikisinin aynı dönemde geçerli ve fiili olması gerekmektedir. Bir sigortalılık türünün geçerli olmaması halinde, esasen çakışan bir sigortalılığın bulunmayacağı gözetilmelidir.
Eldeki davada; mahkemece, öncelikle, çakışan sigortalılığın varlığı bakımından, davacının S.. Tekstil AŞ’de 22/12/1988 tarihinde başlayan kurucu ortaklığının Türk Ticaret Kanunu hükümlerine uygun şekilde devredip devretmediği hususu, şirketin tüm ticaret sicil kayıtları ve şirket kayıtları üzerinde inceleme yaptırılmak suretiyle belirlenmelidir. Bu aşamadan sonra, davacının, kurucu ortaklığı devir ettiğine dair, geçerli belge ve bilgiye rastlandığı takdirde, zaten, davacının çakıştığı kurumca kabul edilen 04/01/2006-27/01/2010 tarihleri arasındaki dönem bakımından 1479 Sayılı Yasa kapsamında sigortalılığı bulunmayacaktır.
Diğer taraftan, davacının, hisse devrine ilişkin bilgi veya belge bulunmaması halinde, çakışan sigortalılıktan söz edilecek olup, bu ihtimalde uyuşmazlık, anonim şirket kurucu ortaklığı nedeniyle, 1479 sayılı Yasa kapsamında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olan davacının, aynı zamanda, 506 Sayılı Yasaya tabi sigortalılığının başlaması nedeniyle 506 sayılı Yasa kapsamında hizmet akdi ile çalışması nedeniyle, çakışan her iki zorunlu sigortalılıktan hangisine üstünlük tanınacağı noktasında olacaktır.
Davanın, yasal dayanaklarından olan 1479 sayılı Kanunun 24/I-g maddesine göre; Anonim Şirketlerin kurucu ortakları ile, Yönetim Kurulu üyesi olan ortakları, zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılırlar. 1479 sayılı Kanunun, 02.08.2003 günü yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanunla değişik 24. maddesinde, kanunla ve kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulu sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan, esnaf ve sanatkârlar ile diğer bağımsız çalışanlardan ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar ile gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkârlar Sicili ile birlikte kanunlu kurulu meslek kuruluşuna yöntemince kayıtlı olanların bu Kanuna göre sigortalı sayılacakları belirtilmiştir.
Eldeki davada, 5510 sayılı Kanunun yürürlükte olmadığı 01.10.2008 tarihi öncesine, yani, davacının 22/03/2006-05/01/2007 ve 01/05/2007-01/10/2008 tarihleri arasına çakışan (ikili) sigortalılığa ilişkin olan uyuşmazlığın çözümü için, gerçek ve fiili çalışmanın, başka bir anlatımla baskın sigortalılık olgusunun hangi Kurum ve Kanun kapsamında gerçekleştiği belirlenmeli, aynı döneme rastlayan gerçek ve fiili çalışmalardan hangisinin sigortalının hayatında ekonomik olarak baskın çalışma niteliği taşıdığı ortaya konulmalıdır. Bu amaçla, davacının vergi ve maliye kayıtları getirtilmeli, belirtilen dönemde beyan edilen gelirler saptanmalı, kendi nam ve hesabına meslek faaliyetinin fiilen davacı tarafından yerine getirilip getirilmediği, bu dönemde hizmet sözleşmesine dayalı çalışma gereksiniminin hangi koşullardan kaynaklandığı araştırılmalı, emek ve mesaisini ağırlıklı olarak hangi sigortalı çalışmaya tahsis ediyorsa, ekonomik yönden geçimini hangi çalışmadan sağlıyorsa, o çalışmaya üstünlük tanınmalıdır.
Mahkemece, açıklanan ilkeler ışığında araştırma yapılarak, öncelikle, davacının şirketteki hisselerini devredip devretmediği hususunun tespiti ile devretmediğinin tespiti halinde, çakışan sigortalılığının yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 17.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.