Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/16072 E. 2014/17017 K. 09.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/16072
KARAR NO : 2014/17017
KARAR TARİHİ : 09.09.2014

Mahkemesi :Bafra 1. Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi :28.03.2013
No :2012/449-2013/80

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın İ.. İ.. yönünden hem husumet ve hem zamanaşımı yönünden reddine, K.. Y.. yönünden de zamanaşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava; 05.03.2004 tarihli trafik kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli aylıklar ile yapılan cenaze yardımı nedeniyle uğranılan Kurum zararının bakiyesinin tahsili istemine ilişkin olup, her ne kadar 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 39. maddesinde; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malül veya vazife malülü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurum zarara sebep olan üçüncü kişilere rücu edilir” düzenlemesi getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan 1479 sayılı Kanunun 63 ve 70. Maddeleridir.
1-Davalılar murisi O. Y.’ın sevk ve idaresindeki aracın köprü korkuluğuna çarpıp dereye düşmesi şeklinde gerçekleşen kazada köprü yapım, bakım, onarım ve işaretlemelerinden davalı İ.. İ..nin sorumlu olmadığının anlaşılması karşısında bu davalı hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamıştır.
2-Borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, yerine getirmekten kaçınma yetkisi veren zamanaşımı defi, ancak, bunu ileri süren taraf yönünden sonuç doğurmakta, bir başka anlatımla, Mahkemece kendiliğinden gözetilememekte, süresinde ileri sürülmediği takdirde değerlendirmeye alınamamaktadır.
Müteselsil borçluluğun en belirgin özelliği; alacaklıya karşı borçlulardan her birinin; edimin tamamından sorumlu olması, başka bir ifade ile, alacaklının borçlulardan hepsini birden takip ya da dava edebileceği gibi bunların içinden dilediği birini veya birkaçını dava ya da takip edebilmesi ise de; bu özellik, müteselsil borçların nispi bağımsızlığını ortadan kaldırır nitelik taşımamaktadır. Müteselsil borçların nispi bağımsızlığı ilkesinin zamanaşımı yönünden sonuçları ise; müteselsil borçlulukta, zamanaşımının borçlulardan biri bakımından durmasının diğer borçlulara sirayet etmemesi; müteselsil borçlulardan birinin ileri sürdüğü zamanaşımı def’inden bunu ileri sürmemiş olanların yararlanmalarının mümkün bulunmamasıdır. Zamanaşımı def’i, borcu ortadan kaldırmayıp bunu ileri sürene borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi verdiğinden, teselsül hükümlerine dayalı olarak açılmış olan eldeki davada, zamanaşımı def’i ancak bunu ileri süren müteselsil borçlu hakkında hüküm doğurur, diğer borçlular yönünden hüküm ifade etmez.
Bununla birlikte; 1479 sayılı Kanunun 70/2. maddesinde, “Bu Kanuna dayanılarak Kurumca açılacak, tazminat ve rücu davaları ile prim alacakları davaları 10 yıllık zamanaşımına tabidir.” hükmüne yer verilmiş olup, konuya ilişkin özel düzenleme niteliğindeki bu hüküm genel hükümlere oranla uygulama önceliğine sahip bulunduğundan, Borçlar Kanununun 60. ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109. maddelerinin uygulanma olanağı yoktur.
Davaya konu somut olayda; davalılar K.. Y.., N. Y., N. Y., T. Y. tarafından yöntemince yapılan zamanaşımı defi bulunmadığı gözetilerek, Mahkemece; davanın esasına girilerek, yapılacak değerlendirme ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 09.09.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.