Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/14921 E. 2014/18187 K. 22.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/14921
KARAR NO : 2014/18187
KARAR TARİHİ : 22.09.2014

Mahkemesi :Zonguldak 2. İş Mahkemesi
Tarihi :11.04.2014
No :2012/35-2014/205

Dava, 02.11.2003 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli iş göremez hale gelen sigortalıya Kurumca bağlanan gelir ve yapılan masraflardan oluşan Kurum zararının davalıdan rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kozlu Belediye Başkanlığı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Yasanın 26. maddesindeki, “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya haksahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22. maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı (Anayasa Mahkemesinin 23/11/2006 tarihli ve E:2003/10 K:2006/106 sayılı Kararı ile bu fıkrada geçen “sigortalı veya haksahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere” bölümü iptal edilmiştir.) Kurumca işverene ödettirilir.…İş kazası veya meslek hastalığı, 3. birkişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3. kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir.” düzenlemesine göre; davaya konu iş kazasında kusurlu olanlar davacı Kurumun rücu alacağından kusurları karşılığı sorumludur.
Kusur raporlarının, 506 sayılı Yasanın 26., 4857 sayılı Yasanın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 2 vd maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.4857 sayılı Yasanın 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar…”düzenlemesini içermektedir. Anılan düzenleme, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır. İş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar, ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
Diğer taraftan, tarafları ve konusu farklı olan sigortalının açtığı tazminat dosyasında verilen karar, rücuan tazminat davalarında kesin hüküm teşkil etmez. Dolayısıyla o dosyada alınan kusur raporu da eldeki davada kesin delil teşkil etmeyecektir. Şayet kesinleşmiş ise ancak, güçlü delil teşkil edebilir. Nitekim bu husus, Yargıtay’ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
Rücu davalarının bir diğer yönü de, meydana gelen iş kazalarında kusurlu olanlra karşı açılan ve kesinleşen ceza davaları nedeniyle Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi hükmü gereğince, ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlı olunmasıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hâkimini de bağlaması gerekir. Bu hal; Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanununun 53. maddesinde öngörülen kuralın da doğal bir sonucudur. Nitekim bu husus, Yargıtay’ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
Eldeki davada, sigortalı Sabahattin Yorulmaz’ın, belediye garajına getirtilen otobüslerin arka lastiklerindeki bijon civatalarının sıkışması ve yerinden çıkmaması nedeniyle aldığı talimat gereği kaynak makinası ile civataları kesmeye çalıştığı esnada jantın fırlaması sonucu sigortalı dışında birkaç işçinin de yaralanmış olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece her ne kadar sigortalının açmış olduğu maddi manevi tazminat davasında alınan kusur raporu mahkemece esas alınmış ise de; dava konusu iş kazası ile ilgili olarak ceza davasının mevcut olduğu ve buradaki maddi olgular bakımından, kararın kesinleşmesi halinde kusurlu bulunan kişi veya kişilere kusur verilmesi gerektiği hususu gözetilmelidir. Aynı zamanda tazminat dosyasında verilen kararın, ancak, kanun yollarından geçerek kesinleşmesi halinde güçlü delil sayılacağı hususu da dikkate alınmalı, eldeki davada; mahkemece, kazanın meydana geldiği iş kolunda ve iş güvenliği alanında uzman bilirkişi kurulundan olayın bütünlüğü içerisinde müterafik kusur olup olmadığı veya sigortalıdan başka kaza anında olaya karışan çalışan olup olmadığı ve varsa kusurlu olup olmadıklarını irdeleyecek biçimde oluşa uygun bir kusur raporu alındıktan sonra ve gerekirse olaya ilişkin tanıkların da ayrıntılı beyanları alınmak suretiyle sigortalının ve davalı işverenin, bunun yanında ceza mahkemesinde kusurlu olduğu sabit olan kişilerin olayın meydana gelmesindeki etki ve oranları net olarak belirlenmek suretiyle bir karar verilmelidir.
Mahkemece, ceza mahkemesindeki dosya celbedilerek, tazminat dosyasının kesinleşip kesinleşmediği araştırıldıktan ve bu dosyalar getirtildikten sonra oluşa uygun bir kusur raporu aldırılarak hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 22.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.