Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/14470 E. 2014/18086 K. 22.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/14470
KARAR NO : 2014/18086
KARAR TARİHİ : 22.09.2014

Mahkemesi :Tire 1. Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi :05.11.2013
No :2011/207-2013/582

Dava, ölüm geliri bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalının avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-)Davacılar tarafından 05.04.2011 tarihinde açılan davanın yargılama sürecinde, nüfus kayıtlarına göre davacı A.. Y..’ın 18.07.2012 tarihinde ölmesine karşın tüm mirasçılarına tebligat yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Yargılama süresince tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip bulunmaları gereği usul hukukunun temel ilkelerindendir ve dava şartıdır (HMK m.114/1-d). Yargılama sırasında taraflardan birinin ölmesi halinde, ölen tarafın ehliyeti sona ereceğinden, ölen kişinin veya kural olarak vekilinin davaya devam etmesi mümkün olmayıp, sadece bu kişinin mirasçıları tarafından (dava konusunun ölenin malvarlığına ilişkin olması ve dava sonunda verilecek hükmün olumlu veya olumsuz bir şekilde mirasçıların haklarını etkilemesi durumunda) davaya devam edilebilir. Bu halde, ölen tarafın mirasını reddetmeyen mirasçılarının, davayı mecburî dava arkadaşı olarak hep birlikte takip etmeleri gerekir.
6100 sayılı HMK.’nun 55. maddesi uyarınca taraflardan birinin ölümü halinde mirasçılar mirası kabul veya reddetmemiş ise bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hakim, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir. Bu hüküm mirasçıların mal varlığını etkileyen davalarda dikkate alınmalıdır. Zira mirasçılara intikal etmeyen, tarafın ölümü ile konusuz kalan davalarda gerek bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, Mahkemece, davacı A.. Y..’ın mirasçılarına usulüne uygun olarak tebligat yapılmalı, mirası reddetmeyen mirasçıların mecburi dava arkadaşı olarak davada yer almaları sağlanmalı ve mirasçılar davayı birlikte takip etmekten kaçınırlarsa miras şirketine kayyım tayin ettirilmelidir.
2-)Sigortalının öldüğü 1993 tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanunun 24. maddesi uyarınca, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının anne ve babasına gelir bağlanabilmesi için, anne – babanın, sigortalının ölümünden önceki tarihlerde ekonomik ve sosyal bakımdan muhtaç olmaları ve sigortalının yardımına gereksinimlerinin bulunması ve giderek bu ihtiyaçların ağırlıklı şekilde anılan sigortalı tarafından karşılanmakta olması zorunluluğu vardır. Diğer bir anlatımla, sigortalı, sağlığında muhtaç durumdaki ana – babasının geçimlerini, sürekli ve düzenli olarak günlük gereksinimlerine yetecek nitelik ve önemdeki yardımlarla sağlamış olmalı, onun ölümü ile de ana – baba bu destekten yoksun kalmış bulunmalıdır.
Somut olayda; 1970 olan doğum tarihi, işkazasının meydana geldiği 1993 tarihi ve 1987 – 1988 yıllarında toplam 261 gün primi olan kazalı sigortalının, iş kazasının olduğu tarihten dava tarihine değin anne ve babanın geçimlerini kendilerinin sürdürdükleride gözetildiğinde, dosya içeriğindeki belge ve bilgilerden davacılar açısından yukarıda açıklanan biçimde, ana – babanın geçiminin sigortalı tarafından sağlanmasına ilişkin yasal koşulların gerçekleşmediği açıkça anlaşılmaktadır.
Ancak, 29.07.2003 tarihli 4958 sayılı Kanunun 35. maddesi ile 506 sayılı Kanunun 24. maddesi şu şekilde değişikliğe uğramıştır. Buna göre: “Sigortalının ölümü tarihinde eşine ve çocuklarına bağlanması gereken gelirlerin toplamı, sigortalının yıllık kazancının %70’inden aşağı ise, artanı, eşit hisseler hâlinde sosyal güvenlik kuruluşlarına tâbi çalışmayan veya 2022 sayılı Kanuna göre bağlanan aylık hariç olmak üzere buralardan her ne ad altında olursa olsun gelir veya aylık almayan ana ve babasına gelir olarak verilir.Ancak, bunların her birinin hissesi sigortalının yıllık kazancının %70’nin dörtte birini geçemez” hükmü getirilmiştir. Görüldüğü gibi, “….geçimi sigortalı tarafından sağlanması” koşulu yasa metninden çıkartılmıştır. Sosyal güvenlik hakkı, kamu düzeniyle ilgili olup, sigortalılar lehine düzenlenen bu yeni kuralın eski olaylara da uygulanması gereklidir. Yeni düzenlemeye göre; davacı ana G.. Y..’ın çalışmadığı, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan gelir – aylık almadığı anlaşılmakla, 4958 sayılı Kanunun 35.maddesi ile değişik 506 sayılı Kanunun 24. maddesinin yürürlüğe girdiği 06.08.2003 tarihini izleyen aybaşı olan 01.09.2003 tarihinden itibaren iş kazasında ölen oğlundan dolayı gelir bağlanmasına hak kazandığı belirgindir. Ancak, 506 sayılı Kanunun, “Zamanaşımı ve hakkın düşmesi” başlıklı 99/1. maddesinde, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve ölüm sigortalarından hak kazanılan gelir ve aylıkların, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren 5 yıl içinde istenmezse zamanaşımına uğrayacağı, bu durumda olanların gelir ve aylıklarının, yazılı istek gününü izleyen aybaşından itibaren başlayacağı öngörülmüş, diğer taraftan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren “Zamanaşımı, hakkın düşmesi ve avans” başlığını taşıyan 97/1. maddesinde ise, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan durumlarda, iş kazası, meslek hastalığı, vazife malûllüğü ve ölüm hallerinde bağlanması gereken gelir ve aylıkların, hakkın kazanıldığı günden itibaren 5 yıl içinde istenmeyen kısmının zamanaşımına uğrayacağı açıklanmıştır.
Bu çerçevede, 99/1. madde gereğince 5 yıl içinde istenmediğinden tümüyle zamanaşımına uğrayan gelir ve aylığın, ancak yazılı başvuru tarihini izleyen aybaşından itibaren ve geriye dönük olmamak üzere bağlanabilmesine karşın 97/1. maddede, gelir ve aylığın 5 yıl içinde istenmeyen kısmının zamanaşımına uğrayacağı belirtilerek her bir gelir ve aylık için 5 yıllık zamanaşımı süresi benimsenmiş, 99/1. maddede yer alan, gelir ve aylıkların yazılı talep gününü izleyen aybaşından itibaren başlayacağı yönündeki hükme paralel düzenleme yapılmamış olmakla buna göre hak sahipleri bakımından lehe olan 5510 sayılı Kanun hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde; 4958 sayılı Kanunun 35. maddesi ile değişik 506 sayılı Kanunun 24. maddesinin yürürlüğe girdiği 06.08.2003 tarihinden itibaren 99/1. maddeye göre 5 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra 22.06.2010 tarihinde Kuruma başvurarak ölüm geliri bağlanmasını isteyen davacı G.. Y..’ın, 97/1. maddenin yürürlüğe girdiği 01.10.2008 gününden başlayarak doğan ölüm gelirleri yönünden tahsis başvuru tarihi olan 22.05.2010 tarihi itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından, ölüm gelirinin 01.10.2008 gününden itibaren bağlanması gerekmektedir. Bu yönde, HMK. 26. maddede düzenlenen taleple bağlılık ilkesi de kurulacak hükümde dikkate alınmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 22.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.