Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/13396 E. 2015/16086 K. 08.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/13396
KARAR NO : 2015/16086
KARAR TARİHİ : 08.10.2015

Mahkemesi :Ankara 15. İş Mahkemesi
Tarihi :30.04.2014
No :2011/625-2014/349

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ve davalılardan Ö.. K.. avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı Kurum ve davalılardan Ö.. K.. vekillerinin sair itirazlarının reddi gerekir.
2-) İşyerinde çalışmakta olan sigortalının 2001 yılında davalı Ö.K. tarafından kasten öldürülmesi üzerine hak sahibine 22.12.2009 tarihinde onaylanarak bağlanan ölüm geliri nedeniyle uğranılan Kurum zararının davalı işveren limited şirket ile diğer davalıdan yasal faiziyle birlikte teselsül hükümlerine göre rücuan alınması için 20.06.2011 günü işbu davanın açıldığı, hakkında Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce cezalandırma kararı bulunan Ö.K.’ya davetiye ve dava dilekçesinin 04.01.2012 tarihinde tebliği sonrasında anılan davalının vekilince yasal süresi içerisinde 17.01.2012 günü zamanaşımı def’inde bulunulduğu anlaşılmaktadır.
01.10.2008 tarihinden önce gerçekleşen kaza ve olaylar yönünden rücuan tazminat davalarının yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 26. maddesinin 2. fıkrasında, üçüncü kişilerin kusur sorumluluğu açıklanarak kendilerine Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edileceği belirtilmiştir. Diğer taraftan 818 sayılı Borçlar Kanununun 60. maddesinde, zarar ve ziyan veya manevi zarar olarak nakdi bir tutar ödenmesine ilişkin davanın, zarar gören tarafın zararı ve zararı gerçekleştireni öğrendiği tarihten başlayarak 1 yıl ve herhalde zararı doğuran eylemden itibaren 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı bildirilmiştir. Bu tür davalar bakımından 506 sayılı Kanunda zamanaşımına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Üçüncü kişiler ile sigortalı arasında akdi ilişki söz konusu olmadığından 26/2. maddedeki yollama karşısında üçüncü kişiler açısından 60. maddedeki haksız eyleme ilişkin 1 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri uygulanmaktadır. Zamanaşımının başlangıcı, zararın ve zarar verenin Kurumun yetkili organınca öğrenildiği tarih olup zararı öğrenme olgusu, gelirler yönünden Kurumun yetkili organının onay günü, giderler için sarf ve ödeme tarihleri itibarıyla gerçekleşmekte, zararı gerçekleştirenin öğrenilmesi olgusunun ise her somut olayın
özelliğine göre saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, ceza mahkemesince yargılanıp hakkında cezalandırma kararı verilen üçüncü kişi için Kurumun, kararın kesinleştiği tarihte zarar vereni öğrendiği kabul edilmeli, cezalandırma kararının söz konusu olmadığı durumlarda ise yöntemince yapılacak araştırma sonunda tazminat yükümlüsünün kim olduğunun hangi gün öğrenildiği belirlenmelidir. Önemle belirtilmelidir ki zamanaşımı süresinin, hem zararın, hem de tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren, bir başka anlatımla, ancak her iki olgu gerçekleştikten sonra işlemeye başlayacağı dikkate alınmalıdır.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında üçüncü kişi konumundaki davalı Ö.. K.. vekilince ileri sürülen zamanaşımı def’i kapsamında değerlendirme yapıldığında, davanın, gerek zararın öğrenildiği güne karşılık gelen gelir onay tarihinden, gerekse tazminat yükümlüsünün öğrenildiği gün olarak benimsenmesi gereken ceza mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren 1 yıllık sürede açılmadığı belirgindir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın mahkemece yanılgılı değerlendirmeler sonucu, davada uygulama olanağı bulunmayan ceza zamanaşımı süresi benimsenerek söz konusu davalının rücu alacağından sorumlu tutulması isabetsiz olduğu gibi, kabule göre de 01.10.2008 gününden önce gerçekleşen zararlandırıcı sigorta olayında anılan davalı hakkında 506 sayılı Kanunun 26/2. maddesi yerine 5510 sayılı Kanunun 21/4. maddesi uygulanarak gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısının karar altına alınması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum ve davalılardan Ö.. K.. vekillerinin bu yönleri amaçlayan itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davalı Ö.. K..’ya geri verilmesine, 08.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.