Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/12802 E. 2014/17887 K. 18.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/12802
KARAR NO : 2014/17887
KARAR TARİHİ : 18.09.2014

Mahkemesi :Akçakoca Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi :23.09.2013
No :2008/370-2013/461

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı Kurum, 20.10.2006 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalı Y.P.’a bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerden oluşan sosyal sigorta yardımlarının 506 sayılı Kanun’un 10 ve 26/1’inci maddeleri uyarınca davalı işverenden rücuan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davalı şirket yöneticisi olduğu iddia edilen dava dışı A.G. ile taşeron olduğu iddia edilen dava dışı K. P.’ın yargılandığı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla sonuçlandığından mahkumiyet hükmü kurulmadığı anlaşılan ceza davasında ve sigortalının işveren aleyhine açtığı ancak kesinleşip kesinleşmediği tespit edilemeyen tazminat davasında alınan kusur raporlarını doğrulayan bilirkişi kusur raporu esas alınmak ve Anayasa Mahkemesi’nin 26’ncı maddeye yönelik iptal kararı gözetilmek suretiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
İşverenin, meydana gelen iş kazasından nedeniyle sigortalı ya da hak sahiplerine sosyal sigorta yardımları yapmakla görevli olan Kuruma karşı 506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesi uyarınca sorumluluğu, kusur sorumluluğu ile sınırlı bulunmaktadır. Anılan kusur sorumluluğu; ancak işverenin kastı, suç sayılır eylemi, işçilerin sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına aykırı eyleminin ve bunlarla meydana gelen iş kazası arasında illiyet bağının bulunması halinde oluşmaktadır. Buna göre;
işverenin iş kazasındaki kasıt veya kusurunun tespiti amacıyla; iş kazasının oluşumuna ilişkin maddi olguların eksiksiz biçimde saptanması, sorumluluğu gerektiren her koşulun, kendi özelliği çerçevesinde araştırılıp irdelenmesi, işveren ve diğer ilgililerin kusur oran ve aidiyetlerinin belirlenmesi gerekir.
Bu kapsamda; 6331 sayılı Kanunun 37’nci maddesi uyarınca yürürlükten kaldırılan ancak zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77’nci maddesi uyarınca, işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumluluktan konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Anılan madde ile, işverenlere, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramından kapsamlı olarak, her türlü önlemi almak yanında, bir anlamda objektif özen yükümlülüğü de öngörülmektedir. Bu itibarla işverenin, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçinin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı takdirde gerekmeyeceği gibi bir düşünce ile almaktan sarfınazar etmesi kabul edilemez.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) ortak Komisyonunda işçi sağlığının esasları: Bütün işkollarında işçinin fiziksel, ruhsal ve sosyo-ekonomik bakımdan sağlığını en üst düzeye çıkarmak ve bunun devamını sağlamak; çalışma şartları ve kullanılan zararlı maddeler nedeni ile işçi sağlığının bozulmasını engellemek; her işçiyi kendi fiziksel ve ruhsal yapısına uygun işte çalıştırmak; özet olarak işin işçiye ve işçinin ise uyumunu sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Belirlenen amaçlara ulaşmak, dolayısıyla iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek temel sorumluluktur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.11.2006 gün ve E: 2006/10-696, K: 2006/704 sayılı kararı).
Öte yandan; sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumlularına karşı açılan tazminat davasında alınan kusur raporu, rücu davası yönünden bağlayıcı olmayıp, kesinleşmesi halinde güçlü delil niteliğinde sayılması gerekmektedir.
Somut olayda; 20.10.2006 tarihinde davalı şirkete ait inşaat işyerinde harç makinesi ile sıva yapmaya hazırlanan sigortalının makinenin ani basınçla çalışması sonucu harcın makine hortumunun ek yerinden patlayarak sol gözüne isabet ettiği ve %44,20 oranında sürekli iş göremezlik durumuna girmesine neden olduğu anlaşılmaktadır. Gerek ceza dosyasında, gerek hak sahipliği dosyasında, gerekse eldeki davada alınan kusur raporlarında dava dışı kişilerin olayın oluşumundaki kusur ve etkileri tartışılmış olup, zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının işvereni olan davalı şirket yönünden herhangi bir tespit ve değerlendirme yapılmadığından, anılan raporların 506 sayılı Kanunun 26’ncı maddesini uygun olmadığı açıktır. Esasen yukarıda açıklandığı üzere, mahkumiyetle sonuçlanmayan ceza dosyasındaki ve tazminat dosyasındaki kusur oranlarının işbu davaya ilişkin bağlayıcılığı da bulunmadığı nazara alınarak, Mahkemece, iş güvenliği ve işçi sağlığı konularında uzman bilirkişilerden oluşacak kuruldan, 506 sayılı Kanun’un 26, 4857 sayılı Kanun’un 57, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 2 ve devamı maddelerine uygun olarak düzenlenmiş kusur raporu alınarak, işverenin, sigortalının ve üçüncü kişilerin kusur oran ve aidiyetlerinin gerçeğe uygun olarak tespiti gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davalıya iadesine, 18.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.