Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/1192 E. 2014/6793 K. 25.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1192
KARAR NO : 2014/6793
KARAR TARİHİ : 25.03.2014

Mahkemesi : İstanbul Anadolu 8. İş Mahkemesi
Tarihi : 03.10.2013
No : 2009/601-2013/410

Rücuan tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; ilâmda yazılı nedenlerle A.. A.. hakkındaki davanın reddine, U.. E.. hakkındaki davanın kısmen kabulüne ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davacı davalı U.. E.. vasisince istenilmesi ve davacı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 25.03.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı adına Av. Beyhan Uğurlu Keçeli ile davalı A.. A.. adına Av. A. S. T. geldiler. Diğer davalı adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Hükmün tashihi” başlığını taşıyan 304. maddesinde, hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hataların, mahkemece kendiliğinden veya taraflardan birinin istemi üzerine düzeltilebileceği belirtilmiş, “Hükmün tavzihi” başlıklı 305. maddesinde, hüküm yeterince açık değilse veya yerine getirilmesinde duraksama uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, yerine getirilmesi tamamlanıncaya kadar taraflardan her birinin hükmün açıklanmasını veya duraksama ya da aykırılığın giderilmesini isteyebileceği, hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçların, tavzih yolu ile sınırlandırılamayacağı, genişletilemeyeceği ve değiştirilemeyeceği açıklanmıştır.
Somut olayda, İstanbul Anadolu 8. İş Mahkemesince 03.10.2013 günlü karar ile davalı A.. A.. mirasçısı hakkındaki davanın reddine, U. E. hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiş, reddine karar verilen davalı lehine vekalet ücreti verilmemiş, davalı vekili tavzih yolu vekalet ücreti yolunda talepte bulunmuş, mahkemece tavzih talebinin kabul edilerek 10.12.2013 tarihli tavzih kararı ile davalı A.. A.. mirasçısı yararına vekelet ücreti takdirine karar verilmiştir. Mahkemece; hükmün değiştirilmesi ve davacıya yüklenen borcun genişletilmesi niteliğinde olduğu anlaşılan tavzih kararının verilmiş olması isabetsiz bulunmuştur.
2-Dava; Kurum sigortalısı Maksut Usta’nın 04.10.2004 tarihinde ateşli silahla vurularak ölmesi nedeniyle hak sahiplerine bağlanan aylıklar ile yapılan cenaze yardımının tahsili istemine ilişkin olup, her ne kadar 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 39. maddesinde; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malül veya vazife malülü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurum zarara sebep olan üçüncü kişilere rücu edilir” düzenlemesi getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Kanunun 63. Maddesidir.
Olay nedeniyle yapılan ceza yargılama sonucunda verilen Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi 2006/446 Esas 2007/195 Karar sayılı kararı ile U.. E..’nun Maksut Usta’nın öldürülmesine azmettiren olarak katılmak suçundan mahkumiyetine karar verildiği, oluşa göre haksız tahrik hükümleri nin uygulanmasına yer olmadığına, Maksut Usta’yı öldürmek suçundan sanık A.. A..’ün 19.04.2007 tarihinde vefat ettiğinin anlaşılması nedeniyle hakkındaki kamu davasının düşürülmesine karar verildiği, ve kararın onanarak kesinleşmiş bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece; ağır ceza yargılamasında sanık olan A.. A.. hakkında açılan davanın vefat nedeniyle düşürülmüş olmasına karar verilmekle, sorumluluğa dair maddi tesbit yapılamadığından A.. A.. mirasçıları aleyhine açılan davanın reddine; hafifletici nedenlerden dolayı cezasının 1/6 oranında indirilmesi nedeniyle ceza davasındaki hakkaniyet indirimi oranında talep edilen miktardan hakkaniyet indirimi yapılarak U.. E.. hakkındaki davanın kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
1479 sayılı Kanunun 63. maddesinde “üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, Kurum sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün yardımları yapar.
Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere, 3. ve diğer sorumlulara rücu eder. Bu kimselerin hak sahiplerine yaptıkları ödemeler dolayısıyla Kurumun zarara uğraması halinde, hak sahiplerine rücu hakkı saklıdır.” hükmü yer almaktadır.
Mahkemece; ceza dosyası içeriği de gözetilmek suretiyle, anılan madde uyarınca muris A.. A..’ün sigortalının silahla öldürülmesi suçunun asli maddi faili olup olmadığı, bir başka ifade ile suç sayılır hareketinin bulunup bulunmadığı belirlenerek, suç sayılır hareketinin varlığının belirlenmesi halinde; olayda sigortalının ve murisin kusur oranları saptandıktan sonra hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, ceza davasında tespit yapılamadığından bahisle A.. A.. mirasçıları hakkındaki davanın reddine karar verilmiş olması isabetsiz bulunmuştur.
3-Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi hükmü gereğince, hukuk hakimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlı ise de, kusur raporu ve oranları ile bağlı değildir. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle ceza mahkemesinde maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir. Bu hal; Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanununun 53. maddesinde öngörülen kuralın da doğal bir sonucudur. Nitekim bu husus, Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
Sigortalının haksız davranışı nedeniyle olaya sebebiyet vermediği, olayda sigortalının bir kusurunun bulunmadığı, bu hususun Borçlar Kanununun 53. maddesi uyarınca hukuk hakimini de bağlar nitelikte kesinleşmiş maddi olgu halini aldığı anlaşıldığından, Mahkemece; Borçlar Kanununun 43 ve 44. maddeleri uyarınca, davalı U. E.’ndan tahsiline karar verilen rücu alacağından indirim yapılması isabetsiz bulunmuştur.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedendir.
O hâlde, davacı ile davalı U.. E.. vasisinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün ve tavzih kararının yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davacı avukatı yararına takdir edilen 1.100,00 TL duruşma avukatlık parasının davalı U.. E..’na yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde davalı U.. E..’na iadesine, 25.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.