Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/11633 E. 2014/18101 K. 22.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/11633
KARAR NO : 2014/18101
KARAR TARİHİ : 22.09.2014

Mahkemesi : Samsun 1. İş Mahkemesi
Tarihi : 03.03.2014
No : 2012/362-2014/158

Dava, ölüm aylığının kesilmesine dair davalı Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı SGK vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakim tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Boşanmasına ilişkin karar 07.02.2005 tarihinde kesinleşen hak sahibi eş olan davacıya, 24.07.1986 yılında vefat eden sigortalı ilk eşi E.K. üzerinden 506 sayılı Kanun hükümlerine göre 18.05.2005 tarihinden itibaren bağlanan dul/ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle Kurumca, 18.10.2008 tarihi itibarıyla kesilerek, anılan tarihten itibaren yersiz ödendiği ileri sürülen aylıklar yönünden borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.07.2013 tarih, 2013/10-48 Esas ve 2013/1031 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; Davanın yasal dayanağı, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır.
5510 sayılı Kanunun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlıklı 56. maddesinde:“(Değişik birinci fıkra: 17/4/2008-5754/36 md.) Ölen sigortalının hak sahiplerinden;a)Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hale veya malûl duruma getirdiği,b)Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları, hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır.
Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır…” düzenlemesi yer almaktadır.
Bilindiği üzere, 5510 sayılı Kanun’un 56/2. maddesinin T.C. Anayasası’nın 2, 5, 10, 11, 12, 17, 20, 35, 60 ve 138. maddelerine aykırılığı iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne maddenin iptali talebi ile başvurular yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi yapılan başvurular üzerine yaptığı değerlendirme sonucunda, 28.04.2011 gün ve 2009/86 E. 2011/70 K. sayılı kararında, hükmün Anayasa’nın 2, 10, 60 ve 65. maddelerine aykırı olmadığını; 5, 11, 12, 17, 20, 35 ve 138. maddeleri ile ilgisinin olmadığını belirtilerek başvuruların oyçokluğuyla reddine karar vermiştir.
Sonuç olarak, davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Kanunun 56. maddesinin ikinci fıkrasının, ölüm aylığından yararlanma hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla düzenleme getirmiş olması ve düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığının tespitine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı karşısında, yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü olan yargı organlarınca uygulanmasının zorunlu olması nedeniyle, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı tespit edilen hak sahiplerine gelir veya aylık tahsisi yapılmaması ile bağlanan gelir veya aylığın kesilmesine ilişkin Kurum işlemi usul ve yasaya uygundur.
5510 sayılı Kanunun 56. maddesinin uygulanmasında üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, maddede yer alan “boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” unsurunun, diğer bir ifade ile boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusunun nasıl kanıtlanması gerektiğidir.
Bilindiği üzere, 4721 sayılı TMK.’nun “İspat yükü” başlıklı 6. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğu belirtilmiş olup, ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi yararına hak çıkaran tarafa ait olduğu, yasal bir karineye dayanan tarafın, sadece karinenin tarafını oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altında olduğu, kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı tarafın yasal karinenin aksini ispat edebileceği kabul edilmektedir.
Uyuşmazlığın çözümü açısından özellikle belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanunun 59 ve 100. maddeleri uyarınca Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından tutulan tutanaklar aksi kanıtlanıncaya kadar geçerlidir. Diğer bir anlatımla; yetkili kişilerce düzenlenen ve tarafların ihtirazi kayıt koymaksızın imzaladığı tutanaklar aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli olup, aksi ancak yazılı delille kanıtlanabilir.
Açıklanan yasal çerçevede somut olay incelendiğinde; davalı kurumun Y. Mh. K. yolu no:.ve . sok no:. Ç./S. adreslerinde yaptıkları denetim ve 29.04.2011 tarihli rapor içeriği, duruşmada dinlenen tanık beyanlarından aynı mahallede bakkal ve tüp bayiliği işlettiği anlaşılan C. K. ve M. A.’ın “davacı N.. K..’in çocukları ve eşi ile birlikte yaşadığı yönündeki” davalı kurum denetmenine verdiği imzalı beyanları, bu beyanları doğrular şekilde SGK kurumu denetmeni H.. A..’nin duruşmadaki beyanı ve hak sahibi davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerini gösterir denetim tarihinden sonra değiştirilen davacı ve eski eşinin 06.10.2008-11.10.2012 tarihleri arası aynı adreste yaşadıklarını gösterir nüfus kayıtları, davacı hak sahibi ve eski eşi Ş. K.’in farklı adreslerde kayıtlı oldukları halde 30.09.2007-05.09.2011 tarihlerini kapsar şekilde
aynı aile hekimine kayıtlı olduğunu gösterir Samsun Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü cevabı yazısı, hak sahibi davacı ve eski eşi Ş. K.’in 2007-2011 tarihleri arası aynı adreste kayıtlı oldukları ve aynı sandıkta oy kullandıkları yönünde Çarşamba İlçe Seçim Kurulu cevabı yazısı ve velayeti annede bulunan müşterek çocuklar E.ve E. K.’in 25.11.2006 tarihinde yapılan veli toplantısına eski eş Ş. K.in katıldığına ilişkin Çarşamba Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi Müdürlüğünün cevabı yazısı ve eki Ş. K. imzalı okul aile birliği üye kayıt defteri örneğini ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, hak sahibi davacı ile boşandığı eşinin fiili olarak beraber yaşadıkları belirgin olup, bu paralelde yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Diğer taraftan; 6100 sayılı HMK’nın 266. maddesi gereğince mahkeme, çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hükmüne dayalı olarak hakim tarafından genel ve hukuki bilgisiyle davanın esasını teşkil eden fiilen birlikte yaşama olgusunun varlığının belirlenmesi yerine, bilirkişiden rapor alınmak suretiyle hüküm tesis edilmesi isabetsizdir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı SGK Başkanlığı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 22.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.