Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/10362 E. 2014/16994 K. 09.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/10362
KARAR NO : 2014/16994
KARAR TARİHİ : 09.09.2014

Mahkemesi : İstanbul Anadolu 3. İş Mahkemesi
Tarihi : 20.09.2012
No : 2009/408-2012/852

Davacı Kurum, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerin 506 sayılı Yasanın 26. maddesi uyarınca tazminine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, Anayasa Mahkemesi iptal kararını da resen dikkate alarak ve davalı işverene %80, sigortalıya %20 oranında kusur izafe edilen ve birbirini teyit eden biri tek diğeri üç kişilik iki ayrı bilirkişi raporunu hükme dayanak kılarak yazılı şekilde davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı ile davalı işveren şirket avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, iş kazasından doğan rücu tazminatı istemine ilişkin olup, 506 Sayılı Kanunun 26/1. maddesindeki “….sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün, Anayasa Mahkemesince 23.11.2006 tarih ve 2003/10 Esas 2006/106 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiş olması karşısında, Kurumun bu maddeden doğan rücu hakkının, “halefiyete” değil, “kanundan doğan basit rücu hakkına” dayandığının kabul edilmesi ve bu kabul çerçevesinde, Kurumun rücu alacağının, ilk peşin değerin kusura tekabül eden miktarıyla sınırlı bulunmasına, öte yandan, kesinleşen önceki rücu davalarında hükmolunan miktarın mahsubu yapılırken, sigortalıya bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin esas alınması gerektiğine; şayet ilk peşin sermaye değerli gelirle birlikte artışlara da hükmedilmişse, artışların hükmolunacak rücu tazminatından mahsup edilmesine olanak bulunmamasına, bu çevrede meseleye fiili ödemeler açısından bakıldığında ise fiili ödemenin mevcudiyeti halinde, kurumun talep edebileceği miktarın hesabının da aynı şekilde gerçekleştirilmesi gerekmekte olup; şayet ilk peşin sermaye değerli gelirin kusur karşılığı, fiili ödeme miktarından düşük ise o takdirde ilk peşin sermaye değerine itibar edilmesi; aksine fiili ödeme miktarı ilk peşin değerden düşük ise o takdirde de fiili ödeme miktarının esas alınması gerektiğine göre, mahkemece, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derdest davalara uygulanması gerektiği gerekçe gösterilerek yargılama yapılmasında ve işverenin %80, sigortalının %20 oranında kusurlu sayılarak hüküm tesis edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak, 31.07.2006 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu, %100 olarak belirlenen meslekte kazanma gücü kaybı oranı için, 01.01.2010 tarihinde öngörülen kontrol kaydı sonucu araştırılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz görülmüştür. Söz konusu kontrol kaydı sonucu yöntemince araştırılıp iş göremezlik derecesi kesinleştirilmeli, meslekte kazanma gücü kaybı oranında değişiklik meydana gelmesi halinde ise, söz konusu değişikliğin, 506 sayılı Yasanın 96. maddesi gözetilerek ilk peşin değerli gelire olan etki ve dereceleri Kurumdan sorulup, bu çerçevede bağlanması gereken ilk peşin değerli gelir tutarı istenerek yukarıdaki ilke ve esaslara göre kurumun rücu alacağı belirlenmelidir. Öte yandan, dava dilekçesi ekindeki Peşin Sermaye Değerleri Hesapları Tablosunda onay tarihinin 26.02.2009, ilk peşin değerli gelir tutarının 170.317,50 TL, sosyal yardım zammının 867,82 TL gösterilmesine rağmen, ıslah dilekçesi ekindeki Peşin Sermaye Değerleri Hesapları Tablosunda ise onay tarihinin 25.08.2009, ilk peşin değerli gelir tutarının 219.510,60 TL, sosyal yardım zammının 885,15 TL gösterilmesi ve geri çevirme kararına rağmen anılan çelişkilerin giderilmemesi karşısında, çelişkinin Kurumdan sorulup hükme esas alınması gereken ilk Peşin Sermaye Değerleri Hesapları Tablosu Kurumdan getirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gereği gözetilmeden, 22.10.2009 havale tarihli ıslah dilekçesi ekindeki değerlere göre ıslah edilen talep çerçevesinde ve yazılı biçimde karar tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
O hâlde; davacı Kurum avukatı ile davalı işveren şirket avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 09.09.2014 gününde oy birliğiyle karar verildi.