Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/9623 E. 2014/5288 K. 10.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/9623
KARAR NO : 2014/5288
KARAR TARİHİ : 10.03.2014

Mahkemesi :Adana 3. İş Mahkemesi
Tarihi :01.03.2013
No :2011/45-2013/107

Dava, da kayıtlarındaki usulsüzlük nedeniyle yapılan inceleme sonucunda yaşlılık aylığı şartlarına haiz olmadığı anlaşılan davalıya karşı 01/11/1994-23/07/2003 tarihleri arasında ödenen aylıkların tahsili amacıyla davalıya karşı yapılan icra takibine itirazın iptali ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada, uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, yargılama hukuku açısından “dava şartı” ile “kesin hüküm” kurum ve kavramlarının temel hukuki esasları üzerinde durulmasında yarar vardır.
Ayrıntıları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/21-30/57 ve 2012/21-176/382 sayılı kararlarında açıkça belirtildiği üzere; dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Başka bir anlatımla; dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.
Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar varolmalıdır.
Dava şartlarının, davanın açıldığı günde bulunmaması yada bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkemece, davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığından reddedilmesi gerekir.
Dava konusu uyuşmazlığın; daha önce 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 237 ve 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanununun 114/1-i maddelerinde tanımlanan şekilde bir kesin hüküm ile çözümlenmiş olması da dava şartıdır. Bu şart olumsuz dava şartı olarak adlandırılır.
Kesin hüküm, hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.
Hemen belirtilmelidir ki, kesin hükmün amacı; kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararı vardır. Çünkü kişiler, uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, Devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.
Dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de; (Yargıtay’ın da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay’da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez.
Kesin hüküm,ancak konusunu teşkil eden iddia hakkında geçerli olabilir; bu nitelikteki bir hüküm nedeniyle yeniden söz konusu edilemeyecek olan, hüküm fıkrasında karara bağlanan husustur. Zira, hüküm olmayan yerde kesinlik de olamaz. Bu nedenle olumlu veya olumsuz olarak karara bağlanmamış olan bir iddia, her zaman yeni bir davaya konu yapılabilir.
Eldeki davada da, davalı sigortalının 15/01/1997 tarihinde 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalılığının 30/09/1988 tarihinde sona erdiğinin ve 01/11/1994 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti talebiyle açtığı dava sonucunda, mahkemece verilen 21/05/1997 tarihli kararın Dairemizin 07/07/1997 tarihli ve 1997/5417 E. 1997/5214 K. sayılı ilamı ile onanmasına karar verilerek 07/07/1997 tarihinde kesinleştiği, kesinleşen karar ile davacının 20/04/1982-10/07/1987 ve 24/10/1987-30/09/1988 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur’lu olduğunun tespit edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, davacının açtığı dava hakkında verilen kesin hükmün mahkemece değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA temyiz harcının istem halinde davalıya iadesine, 10.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.