YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/9232
KARAR NO : 2014/7206
KARAR TARİHİ : 31.03.2014
Mahkemesi :İstanbul 12. İş Mahkemesi
Tarihi :06.02.2013
No :2011/436-2013/73
Dava, Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
01.10.2008 tarihinden önce tahakkuk eden davaya konu prim borçları nedeniyle davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde; “Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar.” hükmü öngörülmüştür. Anılan madde hükmüne göre, tüzel kişiliği haiz bir özel kuruluşta görev yapan bir kişinin primlerin ödenmesinden işverenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olabilmesi için, primlerin tahakkuk ve ödenmesinde yetkili, üst düzey yöneticisi olması zorunludur.
Bu kapsamda, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 317. maddesi uyarınca; bir anonim şirketin idare ve yönetimi aynı zamanda karar organı olarak, yetkili idare meclisince yerine getirilmektedir. Her iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde; anonim şirket yönünden prim borçlarının ödenmesinde sorumlu üst düzey yöneticiden söz edebilmek için, bu kimsenin yönetim kurulunda başkan, başkan yardımcısı gibi ünvan taşıması veya imza yetkisine sahip üye olması ya da şirketin yönetiminde parasal konularda yetkili genel müdür, finansman veya muhasebe müdürü gibi üst düzeyde sorumluluk taşıyan görevli olması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Bunun dışında kalan ve şirketin idare veya mali işlerinde doğrudan söz sahibi ya da yetkili olmayan, karar organında yer almayan kişilerin işverenle birlikte müşterek ve müteselsilen sorumlu tutulması mümkün olmaz. A.. şirkette görevli bir kimsenin belli konularda imza sahibi olması da anılan şekilde sorumlu tutulması için yeterli değildir.
Öte yandan, anonim şirketlerde görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine dair bir hüküm bulunmaması nedeniyle, yönetim kurulunun yeni yönetim seçilene kadar zorunlu görevlerine devam edeceklerinin ve sorumluluklarının süreceğinin kabulü gerekmektedir.
Ayrıca belirtmek gerekirse, gerek mülga 506 sayılı Kanun’un 140. maddesinde, gerekse 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinde, işverenin kanunla düzenlenen yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde idari para cezası ile sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Ancak, idari para cezası, neticede bir cezai yaptırım olup, cezaların şahsiliği ve kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkelerine göre, işveren şirket hakkında düzenlenen idari para cezasından, temsil ve ilzama yetkili kişi sıfatı olan kişilerin şahsen sorumlu tutulamayacağı belirgindir.
Somut olaya ilişkin olarak açıklanması gereken diğer bir hususta, Hukuk Genel Kurulu’nun 14.11.2007 tarih ve 2007/13-848 Esas 2007/840 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere, açılmış bir davanın esasının incelenebilmesi (davanın mesmu, yani dinlenebilir olabilmesi) bazı şartların tahakkukuna bağlı olup, bunlara dava şartları denir. Dava şartlarından bir kısmı olumlu (varlığı mutlaka gerekli); diğer bir kısmı da, olumsuz (yokluğu mutlaka gerekli) niteliktedir. Hakim, önüne gelen bir davada, dava şartlarının mevcut olup olmadığını re’sen gözetmelidir. Olumlu dava şartlarından biri de, davacının o davayı açmakta hukuki yararının bulunmasıdır. Açılmasında davacısı yönünden hukuki yarar bulunmayan bir dava, dava şartının yokluğundan dolayı reddedilmelidir.
Eldeki davaya ilişkin olarak 2010 yılı Kasım ayı ve önceki aylara ilişkin olup bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce tahakkuk ettiği halde bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla ödenmemiş olan prim ve 31/12/2010 tarihine kadar (bu tarih dâhil) işlenen fiillere ilişkin olup bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce kesinleştiği halde bu Kanunun yayımlandığı tarih itibariyle ödenmemiş olan idari para cezası borçlarının ödenmesinin yapılabilmesi için yapılandırma imkanı getiren 6111 sayılı Kanunda, borçların kısmi yapılandırmasına imkan tanınmamış olup, anılan kapsamdaki borçların tümünün yapılandırılması gerektiği dikkate alınmalıdır.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde; öncelikle davacının, davaya konu borçlara ilişkin olarak davadışı anonim şirketle birlikte müştereken müteselsilen sorumlu olup olmadığı araştırılarak belirlenmeli, sorumluluğu sözkonusu değil ise eldeki davayı açmakta hukuki yararı olup/olmadığı irdelenerek ve 6111 sayılı Kanun kapsamında kısmi yapılandırmanın mümkün olmadığı dikkate alınmak suretiyle, yapılacak değerlendirme sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Kabule göre, davacıya gönderilen herhangibir ödeme emri olmamasına karşın, hüküm gerekçesinde ödeme emrinin iptal edilmesi gerektiği gerekçesine yer verilmiş olması, isabetsizdir.
O hâlde, davalı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 31.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.