Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/9023 E. 2014/1454 K. 27.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/9023
KARAR NO : 2014/1454
KARAR TARİHİ : 27.01.2014

Mahkemesi : Ankara 9. İş Mahkemesi
Tarihi : 11.03.2013
No : 2012/5-2013/113

Davacı, 2007 yılında yazılı talepte bulunduğu tarihte yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanacağına ilişkin davalı Kurum yazısı üzerine 07.02.2011 tarihinde işyerinden ayrıldığı, ancak Kurumun yanlışlık yaptığı ve yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanamadığının ortaya çıkması üzerine son çalıştığı işyerine tekrar alınmadığı, bunlardan dolayı zarara uğradığı gerekçesiyle, 10.000,00 TL tazminatın yasal faizle birlikte davalı Kurumdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde; yaşlılık aylığı bağlanmış olsa idi 01.03.2011-04.01.2012 tarihleri arasında davacıya ödenmesi gereken ve davacının zararını oluşturan yaşlılık aylığı toplamının ıslah edilen 21.850,80 TL. olduğu gerekçesiyle, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağını olusturan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 120/2. maddesi, (Bağ-Kur Yasası’nın 66. maddesi) bazı kötü uygulamaları önlemek amacı ile özel bir düzenleme getirmiş ve belli sigorta kollarında, hangi doğum tarihinin esas alınacağını açıkça belirlemiştir. Anılan yasanın 120/2. maddesi (66. maddesi) gereği hiç bir yoruma yer vermeyecek şekilde yapılan bu düzenleme karşısında sigortaya ilk tescil tarihinden sonra yapılan yaş tashihinin yaşlılık aylığı bağlanmasında nazara alınamayacağı açıktır. 1479 Sayılı Bağ-Kur Yasası’nın 66.maddesi Sosyal Sigortalar Yasası’nın 120/2. maddesi ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Yasası’nda da anılan maddeye paralel hükümler getirilmiştir. Aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2010 günlü ve 2010/21-194 Esas, 2010/219 Karar sayılı kararında da varılmıştır.
Dava dosyasındaki belgeler incelendiğinde; davacının 1.1.1981 başlangıç tarihli ilk işe giriş bildirgesinin 19.01.1981 tarihinde Kuruma verildiği ve doğum tarihinin 05.02.1967 tarihi olarak yazıldığı, sonraki tarihli işe giriş bildirgelerinde ise davacının nüfus kayıt örneğinde açıklamalar kısmında yer alan ELDİVAN A/H/H 20/10/1982 gün ve /1982 -62-49 SYK ile davacının doğum tarihinin 05.02.1967 iken 05.02.1965 olarak tescil kaydı nedeniyle, 05.02.1965 olarak devam ettirildiği anlaşılmaktadır. Davacının, ilk işe giriş tarihinden sonra yapılan değişikliğin mahkeme kararı sonucunda gerçekleştiği de dikkate alınarak, davacının, yaşlılık aylığı talebinde esas alınması gereken doğum tarihinin 506 Sayılı yasanın 120. Maddesi hükmü karşısında 05.02.1967 olduğu açıktır.
Diğer taraftan, davalı Kurumun, davacının, 22.05.2007 tarihindeki talebine 05.02.2011 tarihinde emekli olabileceğini bildirdiği ve davacının da 07.02.2011’den itibaren işten ayrıldığı ve aynı gün yaptığı yaşlılık aylığı talebine Kurumca bu kez yaşındaki düzeltme nedeniyle talebinin reddine karar verildiğinin anlaşılması karşısında, davalı Kurumun davacının ilk talebine olumlu yanıtı sonrasında, davacının işten ayrılmasına sebep olduğu ve bu nedenle davacının zarara uğradığı belirgindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1999/10-995 Esas, 1999/1011 Karar sayılı kararında benimsendiği üzere; davalı Kurumun davacıya yaşlılık aylığı bağlanabileceğini bildirmesi üzerine, bu bildirime güvenerek davacı işinden ayrıldığı için ve Kurum bilahare hesabı yanlış yaptığını ve aylık bağlanamayacağını bildirmesi nedeniyle, davacının işinden ayrılıp işsiz kalmasından dolayı Kurumdan gerçek zararını istemesi mümkündür. Zira, Kurumun eylemi, sigortalı yönünden haksız fiil teşkil eder. Zararın hesaplama biçimine gelince; davacı işten ayrıldığı tarihten, yaşlılık aylığı hak ettiği tarihe kadar eski işinde çalışamamaktan kaynaklanan gerçek zararını Kurumdan isteyebilir. Kuşkusuz, gerçek zarar hesabı yapılırken, net kazanç dikkate alınmalıdır. Ancak, davacının tazminat istediği tarihler arasında çalışması varsa, aldığı ücret miktarı tazminattan indirilmelidir. Ne var ki, bu işyerinden aldığı ücret ayrıldığı, işyerinden aldığı ücretten az ise, aradaki fark maddi tazminatın belirlenmesinde esas alınmalıdır. Ayrıca, davacının kasten kazanmaktan feragat ettiği miktar ile çalışmamaktan dolayı tasarruf ettiği kısım için, belirlenen zarar miktarından uygun bir oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerekir.
Açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde, somut olayda; 07.02.2011 tarihinden 04.01.2012 dava tarihine kadar ayrıldığı işyerinden alması gereken net maaşın esas alınıp, uygun bir oranda hakkaniyet indirimi yapılmak suretiyle tespit edilecek olan davacının, gerçek zarar miktarı esas alınarak; davalıdan tahsiline karar verilecek maddi tazminat miktarının belirlenmesi gerekirken, yukarıda belirtildiği şekilde zarar miktarı belirlenerek karar verilmiş olması,usul ve yasaya aykırı olup, bozma sebebidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 27.01.2014 gününde karar verildi.