Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/8569 E. 2014/2017 K. 10.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/8569
KARAR NO : 2014/2017
KARAR TARİHİ : 10.02.2014

Mahkemesi :Muğla 1. Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi :02.04.2013
No :2012/293-2013/634

Davacı, yaşlılık aylığına uygulanan haczin kaldırılmasını istemiştir.
Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmü, tarafların avukatlarının temyiz etmeleri üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-)01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasa’nın 93. maddesinin 1. fıkrasına göre, gelir, aylık ve ödenekler; 88 inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez.
5510 sayılı Yasa’nın 88. maddesinin 16. bendine göre “Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır. ” 6183 sayılı Yasa’nın 54. maddesi hükmü uyarınca süresinde ödenmeyen amme alacağı tahsil dairesince cebren tahsil olunur. Amme borçlusunun borcuna yetecek miktarda mallarının haczedilerek paraya çevrilmesi yetkisi çerçevesinde yaşlılık aylığına haciz konarak kesinti yapılması da düzenlemede belirtilen cebren tahsil şekillerinden birisidir. Bu bağlamda borçtan dolayı cebren tahsile geçmeden önce anılan Kanunun 55. maddesi hükmünde öngörülen bilgilerin tümünü içeren bir ödemeye çağrı yazısının, “ödeme emri” nin tebliğ edilmesi yasal zorunluluktur. Bir başka ifade ile kamu alacağı için “ödeme emri” çıkarılmadan ve icra takibi kesinleştirilmeden haciz uygulanması ve diğer cebren tahsil yollarına başvurulması kanuna aykırıdır.
Somut olayda; yaşlılık aylığına haciz uygulanan icra takip dosyası/dosyalarından davacıya ödeme emri/emirleri tebliğ edilip/edilmediği, yani davaya konu hacze ilişkin davacı hakkında kesinleşen icra takibi/takipleri olup olmadığı araştırılarak belirtilen açıklamalar çerçevesinde kesinleşen icra takibi/takipleri olmadığının belirlenmesi durumunda davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
2-) Davaya konu hacze ilişkin davacı hakkında kesinleşen icra takibi/takipleri olduğunun belirlenmesi durumunda ise; davanın yasal dayanaklarından olan 6183 sayılı Yasa’nın “Kısmen Haczedilebilen Gelirler” başlıklı 71. maddesi, ” Aylıklar, ödenekler, her çeşit ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilama bağlı olmayan nafakalar, emeklilik aylıkları, sigorta ve emeklilik sandıkları tarafından bağlanan gelirler kısmen haczolunabilir. Ancak haczolunacak miktar bunların üçte birinden çok dörtte birinden az olamaz. Asgari ücreti aşmayan aylık gelirlerin onda birinden fazlası haczolunamaz.” düzenlemesini içermektedir.
Bu yönde davanın esas itibariyle yaşlılık aylığına konan haczin kaldırılmasına ilişkin bulunduğu gözetildiğinde, yaşlılık aylığının özellik ve hukuksal niteliğinin de dikkate alınması zorunludur. Sosyal Güvenlik; anayasal, sosyal temel bir hak olarak Anayasamızda yer almıştır. Durumları ne olursa olsun kişilere, karşılaştıkları sosyal riskler sonucu sosyal güvence temin etmeyi kabul eden sosyal güvenlik ilkesinin altyapısını sosyal sigortalar oluşturur. Sosyal güvenlik temel bir ilke, sosyal sigortalar ise bu ilkeyi gerçekleştirmeye yarayan araçlardan en önemlisidir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre uzun vadeli sigorta kolları arasında yer alan yaşlılık sigortası kolu, sosyal sigortaların kuşkusuz en önemli kollarından birisidir. Bu sigorta kolu ile ilerde çalışma gücünü kaybeden veya azaltan durumlarla karşılaşan kişilere yaşamlarını idame ettirmek için sosyal güvence sağlanması amaçlanır. Sözü edilen sigorta kolu, bir yönüyle kişinin yaşam hakkı olup, bu hakka duyulan saygının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda sürekli kullanılması zorunlu bir hak olarak karşımıza çıkar. Kişinin yaşamı boyunca, giderek geride kalanlara da intikal ettiğinden yaşam sonrası dahi devam etme özelliği vardır. Bu haktan, vazgeçilemez ve kaçınılamaz. Anayasa, belli koşulların yerine getirilmesi halinde bu hakkı sağlama yükümünü doğrudan devlete vermiştir. Bu yönüyle tamamen kamusal ve zorunlu bir hak olarak karşımıza çıkar. Bu nedenledir ki çalışma gücünü kaybeden veya azaltan durumlarda kişilere yaşamlarını idame ettirmek için sosyal güvence sağlanmasına yönelik yaşlılık aylığının tümden haczi Anayasal Sosyal Devlet ilkesi ile bağdaşmadığı içindir ki 6183 sayılı Yasa’nın 71. maddesi ile bu aylığın tümden değil ancak kısmen haczinin mümkün olduğu açıkça vurgulanmıştır.
Eldeki davada; öncelikle davacının yaşlılık aylığına haciz uygulanmasına ilişkin belgeler davalı Kurumdan celbedilerek, ne zamandan itibaren ve ne miktarda yaşlılık aylığına haciz işlemi uygulandığı ile ilk haciz işlemi yapıldığı tarihten itibaren davacıya ay be ay ödenmesi gereken yaşlılık aylıkları ile bu aylara ilişkin yapılan kesinti miktarları sorulup belirlendikten sonra, ay be ay yaşlılık aylıklarının ilgili oldukları döneme ait asgari ücreti aşıp aşmadığı yönünde bir inceleme yapılarak yukarıda değinilen kanun hükmü içeriği çerçevesinde yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Mahkemenin, bu maddi ve hukuki olguları gözetmeksizin eksik inceleme, araştırma ve yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, tarafların avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 10.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.