Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/8491 E. 2014/2531 K. 12.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/8491
KARAR NO : 2014/2531
KARAR TARİHİ : 12.02.2014

Mahkemesi : Bakırköy 5. İş Mahkemesi
Tarihi : 24.01.2013
No : 2011/230-2013/58

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davalı işveren nezdinde, Haziran 1994-Eylül 2008 tarihleri arasında çalıştığını iddia ile bu tarihler arasında geçen ve davalı Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkin davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesi olup, anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde, kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır. Ayrıca, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla, beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra, 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak belirlenmiştir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden, hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
İnceleme konusu davada; mahkeme, 31.07.2000 öncesine ilişkin istemin hak düşürücü süreye uğradığı, anılan tarih sonrasına ilişkin istemin ise ispatlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar vermiş ise de, dosyada yer alan bilgi ve belgeler karar vermeye elverişli görünmemektedir. Davacının hizmet döküm cetvelinde, talep dönemi içindeki 16.05.2001-31.08.2002 tarihleri arasında, dava dışı Lilatek Tekstil İşletmeleri Kuyumculuk San. ve Tic. Ltd. Şti’ne ait 1060730.34 sicil nolu işyerinden tam bildirimlerinin bulunduğunun belirgin bulunmasına karşın; bahse konu dava dışı işyeri ile davalı şirket arasında bağlantı bulunup bulunmadığının araştırılmadığı, davacının çalıştığını iddia ettiği işyerlerinde talebe konu dönem boyunca çalışan yeterli sayıda bordrolu tanık dinlenmediği anlaşılmaktadır.
Şu halde, Mahkemece; öncelikle, bahse konu L.. Tekstil İşletmeleri Kuyumculuk San. ve Tic. Ltd. Şti’nin ortak ve yetkililerinin kimler olduğu ilgili ticaret sicil memurluğundan sorularak, bu işyeri ile davalı şirket arasında organik bir bağın bulunup bulunmadığı araştırılmalı, şayet, organik bir bağın bulunmadığı sonucuna varılırsa, 21.11.1994 tarihinden itibaren, davalı işyerinden bildirilmiş çalışmaların varlığı nedeniyle, anılan tarih (21.11.1994) öncesine ilişkin istemin hak düşürücü süreye uğradığı gözetilmeli, davacının çalışmasının süresinin ve niteliğinin belirlenmesi için, tarafların gösterdiği tanıklarla yetinilmeyip, re’sen araştırma yapılarak, uyuşmazlık konusu tarihleri içerir dönemsel sigorta primleri bordroları ile aylık prim ve hizmet belgelerinde kayden çalışması görünen diğer bordro tanıklarının beyanlarına başvurulmalı, bu yönde yapılan araştırma yeterli olmaz ise, aynı yörede komşu veya benzeri işleri yapan başka işverenler ile bu işverenlerin çalıştırdığı bordrolara geçmiş kişiler re’sen saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı, işçilik alacaklarına ilişkin dava dosyasının varlığı araştırılarak celbedilmeli ve işçilik hakları davasında dinlenen tanık anlatımları ile bu dosyada bilgi ve görgüsüne başvurulan tanık anlatımları karşılaştırılmalı, varsa, çelişkiler giderilmeli; toplanacak delillerin sonucuna göre; davacının, 21.11.1994-15.05.2001 tarihleri arasındaki dönemde davalı şirkette kesintisiz olarak geçen çalışmasının bulunduğu sonucuna
varıldığı takdirde, anılan dönemdeki hizmetlerinin hak düşürücü süreye uğramadığı gözetilmeli; böylelikle, davacının, fiili çalışmalarının varlığı, başlangıç ve bitiş tarihleri, kesintili mi, sürekli mi olduğu hiçbir kuşku ve duraksamaya meydan vermeyecek biçimde belirlenerek, davaya konu talep hakkında bir karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 12.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.