YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/7580
KARAR NO : 2014/2989
KARAR TARİHİ : 18.02.2014
Mahkemesi : Silivri 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 21.12.2012
No : 2010/528-2012/731
Dava, trafik kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli aylıklar ile yapılan ödemelerin 1479 sayılı Kanunun 63. Maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı ile davalı B.. K.. tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle, tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. Anayasanın 36. ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. (HUMK’nun 73.) maddelerinde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre; mahkeme, tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde, taraflar yargılamaya katılmasalar bile, mutlaka dava ve duruşmadan haberdar edilmelidirler. Duruşmaya gelinmese dahi, ilgilinin yokluğunda davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hallerde, açıklanan biçimdeki uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanarak işin esasına girildikten sonra, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması gereklidir. Değinilen işlemler nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Bu nedenle, tebliğ ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri tamamen şeklidir. Kanunun amacı, tebliğin
Muhatabına ulaşması, konusu ile ilgili olarak kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususun belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, kanun hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur.
7201 sayılı Tebligat Kanununun 10. maddesine göre, tebligat muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. Kendisine usulüne uygun olarak tebligat yapılamayan; ikametgahı, işyeri ve adresi de bulunamayan kimsenin adresi meçhul sayılır. Adresi meçhul olanlara anılan Kanununun 28. Maddesi hükmü uyarınca tebligat ilanen yapılır.
Anılan Kanunun 29. Maddesinde ilanen tebligat usulü düzenlenmiş olup, buna göre; ilan kendisine tebligat yapılacak kimsenin öğrenmesini en uygun şekilde ulaşacağı umulan bir gazete ile yapılır. Ayrıca varsa tebliği çıkaran merciin bulunduğu yerdeki yerel gazetelerden birine de ilan verilir. Bundan sonra tebliğ edilecek belgeler bir ay süre ile tebliği çıkaran merciin herkesin kolayca görebileceği bir yerinde (mahkeme divanhanesinde) askıya çıkarılır. (Tebligat Tüzüğü m. 47)
İlanın ihtiva edeceği kayıtların düzenlendiği 30.maddesinde ise; “İlanda, alakalıların ad ve soyadları, işleri, ikametgah veya mesken yahut iş yerleri, tebliğ olunacak evrak muhteviyatının hulasası, tebliğin anlaşılabilecek şekilde mevzuu, sebebi, ilanın hangi merciden verildiği, ilan daveti tazammun ediyorsa nerede ve ne için, hangi gün ve saatte hazır bulunulacağı yazılmak lazımdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.( Tebligat Tüzüğü m. 48)
Dava konusu olayda, davalıya çıkartılan dava dilekçesi ekli tebligatın bila tebliğ iade dönmesi üzerine ilanen tebligat yapılmış ise de, ilan metninde dava dilekçesinin içeriğinin bulunmadığı ve dava dilekçesinin divanhaneye asıldığına dair tutanak olmadığı görülmüştür. Davalı da temyiz dilekçesinde davadan haberdar olmadığını, icra emrinin mernis adresine tebliğ edilmesi ile davadan haberdar olduğunu belirtmiştir. Bu durumda dava dilekçesinin, davalı B.. K..’ye ilanen tebliği usulsüz olup, Mahkemece, dava dilekçesinin davalıya yöntemince tebliği ve taraf teşkili sağlanmadan, davalının cevap ve savunma hakkı kısıtlanarak davanın esasına girilip hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma kapsamına göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davalılardan B.. K..’ye iadesine, 18.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.