YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/6725
KARAR NO : 2014/827
KARAR TARİHİ : 21.01.2014
Mahkemesi :Ankara 14. İş Mahkemesi
Tarihi :05.12.2012
No :2011/313-2012/1662
Davacı, iş kazası sonucu sürekli işgöremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirlerin 506 sayılı Yasanın 26. ve 87. maddeleri uyarınca tazminine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği üzere davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraflar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesinin birinci fıkrasında işverenin sorumluluğu, ikinci fıkrasında ise üçüncü kişilerin sorumluluğu düzenlenmiştir. Zararlandırıcı sigorta olayında; devlet adına sosyal güvenlik kanunlarını uygulanmakla görevli Sosyal Güvenlik Kurumu birinci kişi, risklerin gerçekleşmesi halinde sigortalının ya da hak sahiplerinin Kurumdan yardım görmesi için primleri ödeyen işveren ikinci kişi konumundadır. Bunun dışında kalanlar üçüncü kişi olarak tanımlanmaktadır.
Borçlar Kanununun 332/1. maddesinde belirtilen işçi-işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2. fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu, 26/1. maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, işverenler açısından Borçlar Kanununun 125. maddesine göre belirlenmesi gerektiği gözetildiğinde on yıldır
Zamanaşımının başlangıcı konusuna gelince; 506 sayılı Kanunda zamanaşımının (özel olarak) düzenlenmediği düşünüldüğünde; genel hükümler çerçevesinde çözüm arama gereği vardır. Gerçekten de Borçlar Kanunun 128 maddesinde: “zaman aşımı, alacağın muaccel olduğu zamanda başlar” denilmektedir.
Kurum açısından alacak hakkı, bağladığı gelirin yetkili organ tarafından onaylandığı tarihte ödenebilir hale geleceğinden, muacceliyet’in onay tarihi olacağı açıktır. O halde, masraflar için sarf ve ödeme, gelirler için ilk peşin sermaye değerinin başlangıçtaki gelir bağlama onay tarihinde zararın öğrenmiş olacağının ve zamanaşımının bu tarihte başlayacağının kabulü gerekir.
506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesinde üçüncü kişiler aleyhine açılan rücu davalarının tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin açık hüküm bulunmamaktadır. Üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki de söz konusu değildir. Ancak anılan maddenin ikinci fıkrasında Borçlar Kanunu’na yollamada bulunulmuştur. Hal böyle olunca; üçüncü kişiler aleyhine açılan davalar Borçlar Kanunu’nun 60’ıncı maddesinde gösterilen bir ve on yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Öte yandan, İşveren vekili, 506 sayılı Yasanın 4. maddesinde, “İşveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimseler, “İşveren vekili” dir.” şeklinde tanımlanmış, anılan maddenin devamındaki “Bu kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar. (Değişik: 14/5/1985 – 3203/1 md.) İşveren vekili, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren gibi sorumludur.” hükmü ile işveren vekilinin sorumluluğunun kapsamı belirlenmiştir. İşveren vekilinin, zamanaşımı yönünden aynen işveren gibi sorumlu olacağı gözetilmelidir.
Zamanaşımı başlangıcı ise; “zarar ve faile ıttıla” tarihidir. Bilindiği üzere zarar ve faile ıttılanın birlikte gerçekleşmesi gerekmekte olup, sadece birinin gerçekleşmesi bir yıllık zamanaşımı süresinin başlaması için yeterli değildir. Zarara ve faile ıttıla, Kurumun yetkili organının ıttılaı olduğundan, zararın ıttıla tarihi sigortalı ya da hak sahibine bağlanan gelirler yönünden tahsis onay tarihi, masraf ve ödemeler yönünden sarf ve ödeme tarihidir. Faile ıttılanın ise özel bir duyarlılıkla araştırılıp incelenmesi gerekmektedir. Uygulamada, devam eden ceza davasında verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesi ya da Kurum sigorta müfettişi veya Çalışma Bakanlığı iş müfettişi raporunun Kurumun yetkili makamlarına intikal tarihi faile ıttıla tarihi olarak kabul edilmektedir.
Somut olayda, mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda A.. İnş.A.Ş.’nin %40, E..İnş…Ltd.ŞTi’nin %30, davalı İ.. E..’in % 10, sigortalının % 20 kusurlu olduğu kabul edilmiş ise de; davalılardan İ.. E..’in işveren vekili olup olmadığının tartışılmadığı görülmektedir.
Bu nedenle davalı İ.. E..’in işveren vekili olup olmadığı, sonucuna göre kusur durumunun irdeleneceği yöntemince alınacak kusur raporu ve anılan davalı tarafından süresinde ileri sürülen zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği irdelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak karar verilmesi isabetsizdir.
Mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, taraflar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davalılara iadesine, 21.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.