Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/5941 E. 2014/20249 K. 23.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/5941
KARAR NO : 2014/20249
KARAR TARİHİ : 23.10.2014

Mahkemesi : Ankara Batı İş Mahkemesi
Tarihi : 11.12.2012
No : 2012/17-2012/150

Dava, hizmet ve aidiyet tespiti istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün davacı avukatı, davalı SGK Başkanlığı avukatı, davalı C.. Y.. tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Davacı vekilinin temyiz istemi yönünden;
Temyiz dilekçesinin verildiği sırada ve yasal temyiz süresi içerisinde gerekli harç ve giderlerin eksik yatırıldığı, bunun üzerine 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434. maddesi ile 25.01.1985 gün ve 1984/5 Esas – 1985/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda öngörülen prosedüre uygun olarak mahkemece düzenlenen uyarı yazısının yöntemince 21.01.2013 günü davacı vekiline tebliğ edilmesine karşın eksikliğin giderilmediği belirgin bulunduğundan hükmün temyiz edilmemiş sayılması gerekmektedir.
2-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalı C.Y..’ın tüm, davalı Kurum vekilinin ise sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
Davalı işveren şirkete ait 168853 sicil numaralı işyerinde 11.04.1988 günü çalışmaya başladığı yönünde hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenerek 11.04.1988 – 02.01.1989 tarihleri arasında tam gün üzerinden eksiksiz davalı Kuruma bildirimler gerçekleştirilen davacının istemi, 1986 – 1991 yılları arasında hizmet akdine tabi olarak geçmesine karşın bildirilmeyen çalışmaların ve kardeşi konumundaki davalı C.Y..’ın sicilinde kayıtlı hizmetlerin kendisine ait olduğunun tespitine ilişkin olup mahkemece yapılan yargılamada, hizmet tespiti talebi 01.04.1988 – 10.04.1988, 03.01.1989 – 31.01.1989, 01.06.1989 – 31.03.1991 dönemleri yönünden hüküm altına alınıp davalı C.Y..’ın sicil numarasında kayıtlı 11.04.1988 – 02.01.1989 tarihleri arasındaki 262 günlük çalışmanın da aidiyetine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanun’un 79/10. maddesi olup anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır.
Ayrıca, anılan maddede çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden getirilen 5 yıllık süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Buna göre, ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Uygulama yapılırken, hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak 5 yıllık sürenin hesaplanması gerekmektedir. Önemle belirtilmelidir ki işe giriş bildirgesinde yazılı çalışmaya başlanılan tarihten öncesine ait hizmet iddialarında da hak düşürücü süre uygulaması söz konusu olup bu süre, kesintisiz çalışmanın sonlandığı yılın 31 Aralık gününden itibaren hesaplanmaktadır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Kanun’un 26. maddesinde, hakimin, tarafların istem sonuçlarıyla bağlı olduğu, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği, duruma göre istem sonucundan daha azına karar verebileceği belirtilmiş, 31. maddesinde, hakimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği bildirilmiştir.
Yukarıdaki yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, dosya içerisinde yer alan tüm bilgi ve belgelere göre aidiyet tespitine ilişkin karar yerindedir. Hizmet tespiti bakımından ise dava konusunun aydınlatılması amacıyla davacı vekilinden sorulmak suretiyle davalı şirket dışında başka işverenlere ait işyerlerinde geçen çalışmalara yönelik talep olup olmadığı netleştirilerek gerektiğinde anılan işverenlerin yöntemince davaya katılımları sağlanmalı, 11.04.1988 günü çalışmaya başlanıldığına ilişkin bildirge ve bildirimin bu tarihten itibaren başlaması olguları karşısında 01.04.1988 – 10.04.1988 dönemine ait istemin hak düşürücü süreye uğradığı gözetilmeli, kalan tarihler açısından da dönemsel sigorta primleri bordroları getirtilerek bildirimleri yapılan sigortalıların bilgi ve görgülerine başvurulmalı, aynı çevrede faaliyet yürüten işverenler ve çalışanlar saptanarak dinlenilmeli, belirdiği takdirde tanık anlatımları arasındaki çelişkiler giderilmeli, toplanan tüm kanıtlardan elde edilecek sonuca göre ve davacı vekilinin temyiz başvurusuna ilişkin olarak temyiz edilmemiş sayılması kararıyla davalılar yararına oluşan usulü kazanılmış hak olgusu da dikkate alınarak hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu, ikisi de davacının kardeşi olan tanıkların yetersiz anlatımlarına dayanılarak yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : A-) Davacı vekilinin temyiz istemi yönünden hükmün temyiz edilmemiş sayılmasına,
B-)Davalı Kurum vekilinin temyiz itirazları yönünden, hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 23.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.