Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/4735 E. 2014/736 K. 20.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/4735
KARAR NO : 2014/736
KARAR TARİHİ : 20.01.2014

Mahkemesi :Antalya 3. İş Mahkemesi
Tarihi :29.01.2013
No :2009/17-2013/39

Dava, davacının 1988-1989 yıllarında 1, 2 ve 3. dönemlerinde E.. İnşaat Taahhüt ve Ticaret A.Ş nezdinde sigortalı olmadığının tespiti ve 01.01.1988 tarihinden itibaren tarım sigortalı olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının 1988-1989 yılları 1, 2, 3. dönemlerde davalı şirket sigortalısı olmadığının tespitine, tarım sigortalılığı başlangıç tarihinin 01.01.1988 olarak tespitine ilişkin talebinin de reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Hukuk Genel Kurulu’nun, 03.11.2004 gün ve 2004/10-524-581 sayılı kararında da vurguladığı üzere, Sosyal güvenlik hakkı, temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile Anayasalarda güvence altına alınmıştır. Ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel değişimi sosyal güvenlik haklarına olumlu yansımakla birlikte, kimi zaman bu hakları sınırlayıcı düzenlemelere gidildiği de görülmektedir.
Sosyal Güvenlik Hukukumuzda, “sosyal sigortalarda çokluk”, bir başka anlatımla bireylere olabildiğince sosyal sigorta hakkı tanıma, “yararlanmada ve yükümlülükte teklik” ilkesi egemendir. Buna göre, aynı tarihlerde farklı nitelikte sigortalılıklar kapsamında bulunulamaz. Çifte sigortalılık olarak adlandırılan bu statü, kanun hükümleriyle engellenmiş olup, çakışan sigortalılık olarak tanımlanan bu halin sözkonusu olabilmesi için, farklı türde geçerli sigortalılıkların olması gerektiği belirgindir.
Bu yönde, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun, Sigortalılığın zorunlu oluşu, sona ermesi ve sosyal güvenlik sicil numarası başlığını taşıyan 92. maddesine göre, “… Bu Kanunda yer alan sigorta hak ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına devretmek için sözleşmelere konulan hükümler geçersizdir.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına yada geçerlilik tanınması gereken sigortalılığın belirlenmesine ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur.Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
17.04.2008 tarihli 5754 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5510 sayılı Kanun’un 53. maddesi; “Sigortalının, 4. maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yer alan sigortalılık hallerinden birden fazlasına aynı anda tabi olmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde; öncelikle aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında, (c) bendi kapsamında çalışması yoksa ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınarak sigortalı sayılır.” düzenlemesini içermekte ise de; 13.02.2011 tarihli 6111 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değiştirilerek, “Sigortalının 4. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statüleri ile (c) bendinde yer alan sigortalılık statüsüne aynı anda tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi halinde öncelikle aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında, (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statülerine tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi halinde ise aynı maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılır…” düzenlemesine dönüştürülmüştür. Ancak belirtmek gerekirse, Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı uyarınca son düzenleme yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanması gerekir.
Somut olayda; davacının iptalini talep ettiği sigortalı çalışması için, işin ve işyerinin kapsam ve niteliğiyle süresinin belirlenebilmesi amacıyla; öncelikle, davalı Kuruma sorularak, 506 sayılı Kanunun 79. maddesi kapsamındaki çalışmaların ve bu çalışmaların geçtiği işyerlerinden başka sigortalılık iptallerinin olup olmadığı belirlenmeli; eldeki davaya ilişkin olarak dava konusu dönemde davacı ile birlikte çalışan ve işverenin bordrolarında kayıtlı (çalışmasının iptali sözkonusu olmayan) kişiler ile benzeri işleri yapan başka işverenler ve bu işverenlerin çalıştırdığı bordrolara geçmiş kişiler saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı; yargılama sürecinde dinlenen tanık anlatımlarının değerlendirilmesinde, iş yerinin kapsamı, kapasitesi ve niteliği nazara alınmalı, böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler ışığında değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmesi gerekirken Anayasal bir hak olan sosyal güvenlik hakkına aykırı ve davacıyı bahse konu her iki sigortalılıktan da yoksun bırakacak şekilde karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Mahkemenin, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda araştırma yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 20.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.