Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/4213 E. 2014/1942 K. 31.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/4213
KARAR NO : 2014/1942
KARAR TARİHİ : 31.01.2014

Mahkemesi : Altınözü Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 02.05.2012
No : 2011/167-2012/90

Dava, boşandığı eşiyle birlikte yaşadığı belirtilen davalının hak sahipliği iptal edilip, yapılan tedavi giderlerinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği gerekçe ile, davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Davacı Kurum’un, hakkında verilen boşanma kararı 08.01.1996 tarihinde kesinleşen davalıya, 11.06.1995 günü yaşamını yitiren sigortalı babası üzerinden hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla başlatılan hak sahipliğinin, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle davalı Kurumca 2011 yılında gerçekleştirilen işlemle 01.10.2008 tarihi itibarıyla sonlandırılarak sonrasında yapılan sağlık yardımlarının borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır.
Öncelikle, davalının uyuşmazlık konusu dönemde başka bir nedenle sağlık sigortasından yararlanma hakkının varlığı halinde, tedavi giderlerinin kendisinden istenilemeyeceği gözetilmelidir.
2- Davalının, başka bir nedenle sağlık sigortasından yararlanma hakkının bulunmadığının anlaşılması durumunda; Kurum tarafından temyiz dilekçesine eklenen, Hatay İş Mahkemesi’nin 18.01.2012 tarih 2011/127 – 2012/27 sayılı kararında, eşiyle birlikte yaşadığı belirtilerek, ölüm aylığının kesildiği tarihten itibaren tekrar bağlanıp, ödenmeyen aylıkların tahsiline ilişkin davacı H.. K.. tarafından açılan davanın, boşandığı eşiyle birlikte yaşadığı gerekçesi ile reddine dair kararın, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 16.04.2012 tarih ve 7288-6300 sayılı kararıyla onanarak kesinleştiği belirtilmiş olup; Mahkemece, anılan delil dosyası getirtilmeli; uyuşmazlık konusunun temelinin aynı olduğu gözetildiğinde, kesinleşmiş kararın varlığı halinde iş bu dava yönünden boşandığı eşiyle birlikte yaşama olgusu konusunda kesin delil sayılması gerektiği gözetilerek, sonucuna göre karar verilmelidir.
3-Anılan kararın bulunmadığının anlaşılması durumunda; 506, 1479, 2925, 2926, 5434 sayılı Kanunlarda yer almamakla birlikte ilk kez 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlığını taşıyan 56. maddesinin ikinci (son) fıkrasında düzenlenen davanın yasal dayanağı niteliğindeki norm 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş, fıkrada “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96’ncı madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiş olup, hükmün Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle yapılan başvurunun, Anayasa Mahkemesi’nin 15.12.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 28.04.2011 gün ve 2009/86 Esas – 2011/70 Karar sayılı kararı ile reddedildiği, dolayısıyla iptal edilmeyen fıkranın yürürlükte olduğu belirgindir. Anılan düzenleme gözetildiğinde, kız çocuğunun hak sahipliği de sona ereceğinden, babasından dolayı sağlık yardımlarından da yararlanamayacağı belirgindir.
Anılan maddeye dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu aşamada, özellikle Anayasa’nın 20., 5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 3., 45 – 53., 4857 sayılı İş Kanununun 32., 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6., 24 – 33., 189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6., 19., 20., maddeleri ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili Nüfus Müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili Nüfus Müdürlüğü’nden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta ise adına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığı belirlenmeli, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge yönünden geniş kapsamlı Emniyet Müdürlüğü/Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, uyuşmazlık konusu dönemde boşanan eşlerin kayıtlı oldukları yerde görev yapmış olan, mahalle/köy muhtar ve azalarından kanaat edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
5510 sayılı Kanunun 96. maddesinde boşanma kararının hukuki geçerliliği değerlendirilmeyip, her ne sebeple olursu olsun boşandığı eşiyle birlikte yaşama olgusu hak sahipliğinin sona erme nedeni olarak düzenlenmiş olup; Mahkemece, boşandığı eşiyle birlikte yaşama olgusunun tartışılması yerine, boşanmanın muristen aylık almak için yapılmadığına ilişkin gerekçesi yerinde bulunmamıştır.
Mahkemenin yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda yargılama yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 31.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.