YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/3807
KARAR NO : 2013/22156
KARAR TARİHİ : 25.11.2013
Dava, davadışı S… B… Kömür İşletmeciliği Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. nin işlettiği kömür madeni işyerinin asıl işvereni olmadığı iddiasıyla prim borçlarının tahsili için gönderilen ödeme emirlerinin iptalini ve hacizlerin kaldırılması istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakim tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Bilindiği üzere madenler, Anayasanın 168. maddesi ve 3213 sayılı Maden Kanununun 4. maddesi gereği devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, arama ve işletme hakkının gerçek ve tüzel kişilere devri ancak kanunun öngördüğü şartlarda mümkündür.
Madenler üzerindeki hakların bölünmezliğini, devir ve intikalini düzenleyen anılan Kanunun 5. maddesinde, madenler üzerindeki hakların hiç birisinin hisselere bölünemeyeceği ve her bir hakkın bir bütün halinde muameleye tabi tutulacağı hüküm altına alınmıştır. Anılan yasal düzenleme çerçevesinde, ruhsat sahibi tarafından maden sahası üzerinde, ruhsatın verdiği yetkilerin tamamının yada bir bölümünün sözleşme ile 3. kişilere devri mümkün değildir. Ancak uygulamada, ruhsat sahipleri özel hukuk alanına giren kimi sözleşmelerle ve belirli bir bedel karşılığında maden çıkarma ve satış haklarını özel kişilere bırakmaktadırlar. Rödovans olarak adlandırılan bu yöntemle ruhsat sahipleri, taşeron olarak üretim yapan üçüncü kişilere süreli sözleşmeler ile maden çıkarma ve satış haklarını kiralamaktadırlar.
Günümüz literatüründe rödovans, “maden ruhsat alanlarının, hukuki hak ve sorumlulukları kendisinde kalması koşuluyla hak sahibi tarafından sözleşme ile özel veya tüzel bir kişiye, bir süre tahsis edilmesi durumunda, maden ocağının işletilmesini üstlenen özel veya tüzel kişinin, esas ruhsat sahibine, ürettiği her bir ton maden için ödemeyi taahhüt ettiği meblağ” olarak tanımlanmaktadır.
Rödovans sözleşmesine ilişkin Maden Kanununda özel bir düzenleme olmadığı için Borçlar Kanununun 270 ve devamı maddelerinde düzenlenen “hasılat kirasına” ait hükümler uygulanır. Türk Borçlar Hukukunda sözleşmelerde şekil serbestisi geçerlidir. Yasada özel olarak bir şekle bağlanmayan sözleşmeleri taraflar istedikleri şekilde yapabilirler. Rödovans sözleşmesi maden ruhsatının devri anlamına gelmediğinden, devir sözleşmesinin Maden İşleri Genel Müdürlüğünde yetkili memur huzurunda yapılması zorunluluğu yoktur.
1990 yılında Maden Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 32. maddesinin son fıkrası değiştirilerek, üçüncü kişi ve kuruluşların ruhsat sahipleri ile yapmış oldukları rödovans, kira, taşeron vb. sözleşmelere dayanılarak ruhsat sahasında faaliyette bulunabilmesi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının iznine bağlanmıştır. Ruhsat sahiplerinin, sözleşmeleri bir ay içinde Maden Dairesi’ne bildirerek uygun görüş alması şartı getirilmiştir. Ancak 03.02.2005 tarihinde yayımlanan Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin geçici 2. maddesindeki “Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden sonra, ruhsat sahiplerinin Kanun kapsamındaki faaliyetleri ile ilişkili olarak üçüncü kişi ya da kuruluşlarla yaptığı sözleşmelerin Genel Müdürlüğe bildirilmesine ve görüş alınmasına gerek yoktur. Ancak ruhsat sahasındaki tüm faaliyetlerden Genel Müdürlüğe karşı ruhsat sahibi sorumludur.” hükmü gereği bildirim yükümlülüğü kaldırılmıştır. Anılan yönetmelik, 06.11.2010 tarihinde yayımlanan Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinin 168. maddesi ile yürürlükten kaldırılarak, Rödövans sözleşmeleri ile ilgili olarak geçici 1. maddesinde aynı düzenlemeye yer verilmiştir.
Rödovansçının sorumluluğu konusunda 24.06.2010 tarih 27621 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5995 sayılı Kanunun 17. maddesi ile Maden Kanununa eklenen Ek 7. maddesi ile yeni düzenleme yapılmıştır. Anılan madde de; maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödovans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklarının rödovansçıya ait olacağı, ancak bu durumun ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmayacağı belirtilmiştir.
Davada çözümü gereken sorun, prim borçlusu davadışı şirket ile davacı şirket arasında düzenlenen, maden kömürü sahasının rödovansla çalıştırılmasına ilişkin sözleşmeye dayalı çalışmanın, asıl işveren-alt işveren (taşeron) ilişkisi yaratacak nitelikte olup olmadığının saptanmasıdır.
Dava konusu dönemin bir kısmında yürürlükte olan ve üçüncü kişinin aracılığının düzenlendiği 506 sayılı Kanunun 87. maddesine göre; “sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur. Aracı, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentisinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran 3. kişidir.” 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 12. maddesinde de “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde, iş alan ve bu iş için görevlendirdiği sigortalıları çalıştıran üçüncü kişiye alt işveren denir. Sigortalılar, üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bunlarla sözleşme yapmış olsalar dahi, asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükümleri düzenlenmiştir.
Bu çerçevede, asıl işveren taşeron ilişkisinin varlığı için öncelikle işin başka bir işverenden alınmış olması, bir başka ifade ile asıl işverenin işverenlik sıfatına devredilen iş dolayısıyla sahip olması, asıl işyeri ya da işyerinden sayılan yerlerde kendi adına işçi çalıştırıyor olması gerekir.
İşin belirli bir bölümünde değil de tamamının bir bütün halinde ya da bölümlere ayrılarak başkalarına devredildiği, işten bu yolla tamamen el çekildiği, sigortalı çalıştırılmadığı için işveren sıfatının haiz olunmadığı durumda ise, bunları devralan kişiler alt işveren, devredenler de asıl işveren olarak nitelendirilemeyecektir.
Aracı sıfatının kazanılmasında diğer koşullar ise; asıl işverenden istenilen işin, asıl iş ya da işyeriyle ilgili işin bir bölümünde veya işyeri eklentilerinde alınmış olması ve bu işte işi alanın kendi işçilerinin çalıştırılması ve bu nedenle de işveren sıfatına sahip olunmasıdır.
Yapılan açıklamalar ışığında, davacı ile, davadışı prim borçlusu S… B…Kömür İşletmeciliği Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. arasındaki sözleşmenin tetkikinden; Saha sahibinin rödovans karşılığı üretimciye mevcut tesisleri (yeraltı ve yerüstü) hali hazır şekliyle bir zabıt karşılığı teslim edeceğinin; saha sahibinin uhdesinde bulunan maden sahasını, Maden Kanunu ve işbu sözleşmenin maddelerinden doğan haklarını her zaman kontrol etmek denetlemek hakkına sahip olduğunun ve bu denetlemeyi dilediği kimseye yaptırabileceğinin; maden sahibinin, üretimcinin bir yeminli mali müşavir tarafından tam tastik kapsamında denetim altına alınmasını talep etmek hakkı olduğunun; üretimci tarafından Maden İşleri Genel Müdürlüğüne her yıl verilen üretim programını öncelikle saha sahibinin onayına sunacağının, saha sahibi program üzerinde itiraz ve düzeltme haklarını isterse kullanabileceğinin ve üretim programı saha sahibinin onayından sonra Maden İşleri Genel Müdürlüğüne sunulacağının; saha sahibi ve üretimci gerek program ve hedeflerin takibi gerekse gerekli görülen diğer hususları karşılıklı olarak görüşmek üzere üç ayda bir tarafların anlaşacağı bir yerde toplanacağının; dönem faaliyetleri raporlarının, projelerin ve imalat haritalarının hazırlanması ve Maden Kanunu’nun yükümlülüklerinden ruhsat sahibinin sorumlu olduğunun; rödovans tutarının kontrolü için saha sahibinin kantar, sevk irsaliyesi, fatura gibi vesairleri kontrol hakkının daima olduğunun taraflar arasında kararlaştırıldığı görülmektedir.
Mahkeme, sözleşme hükümlerinin irdelemesini yaparak sonuca varmışsa da; yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve yapılan açıklamalar çerçevede, sözleşmede belirtilen hükümlerin yaşama geçirilme biçimi, asıl işverenin işyerinde işçi çalıştırıp çalıştırmadığı; sözleşme hükümlerinin uygulandığı dönem içerisinde denetim görevinin sözleşmeye uygun olarak gerçekleştirilip, bu konuda eleman çalıştırılıp çalıştırılmadığı; üretim araçlarının kim tarafından ne şekilde sağlandığı konuları da araştırılarak, 506 sayılı Kanunun 87. ve 5510 sayılı Kanunun 12. maddelerinde belirtilen koşulların somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin şüpheden uzak biçimde ortaya konulması gereğinin gözetilmemiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 25.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.