Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/3498 E. 2014/3375 K. 20.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/3498
KARAR NO : 2014/3375
KARAR TARİHİ : 20.02.2014

Mahkemesi : Malatya 1. İş Mahkemesi
Tarihi : 11.01.2013
No : 2011/725-2013/16

Dava, 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılık süresinin geçerli olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf Avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacının, 20.01.1984 tarihli işlemle vergi kaydı esas alınarak 04.01.1984 tarihinden itibaren Esnaf Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edilip, sigortalılığı 04.01.1984 -28.02.1986 arası ve 25.02.1992 tarihinden itibaren devam ettirilirken, 2011 yılında Kurumun yaptığı incelemede Malatya Şoförler Odasındaki üyeliğinin yönetim kurulu kararına dayalı olmadığı gibi, oda kaydının başlangıcına ilişkin olarak da tahrifatın yapıldığı belirtilerek sadece anılan odaya kayıtlı olduğu 13.12.1993 – 13.06.2000 tarihleri arasındaki sigortalılığının iptal edilmiş; Mahkemece, oda kaydında tahrifat bulunduğundan itibar edilemeyeceği, ancak prim ödemesi nedeniyle 23.06.1997 – 13.06.2000 tarihleri arasında isteğe bağlı sigortalı sayılması gerektiği belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 01.10.2008 öncesi uyuşmazlık süresi ile ilgili olarak davanın yasal dayanaklarından olan ve 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24’üncü ve 25’inci maddelerinde kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler, meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren zorunlu sigortalı sayılmış iken, anılan maddelerde 2229 sayılı Kanun ile yapılan ve 04.05.1979 günü yürürlüğe giren değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, kendi adına ve hesabına çalışma olgusu sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir. Daha sonra, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunla değişik 1479 sayılı Kanunun 24’üncü maddesinin (1) numaralı bendinin (a) ve (h) fıkralarında, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların zorunlu sigortalı kabul edilebilmesi için, esnaf ve sanatkârlar gibi ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar yönünden vergi kaydı, gelir vergisinden bağışık olanlar yönünden kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı bulunma koşulu getirilmiş; anılan madde 22.03.1985 günü yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanunla bir kez daha değiştirilip kapsam genişletilerek, gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar (vergi kaydı bulunanlar) veya esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı bulunanlar ya da kanunla kurulu meslek kuruluşunda usulüne uygun kaydı olanlar zorunlu sigortalı olarak kabul edilmiş, anılan düzenleme 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadar geçerliliğini korumuştur.
Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Bağ-Kur sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.
Davacının tespitini talep ettiği ihtilaflı dönemde, 1479 sayılı Kanunun yukarıda açıklanan 3165 sayılı Kanun ile getirilmiş şekli yürürlükte olup, sigortalılık niteliğinin varlığı sorunu da, anılan düzenleme doğrultusunda çözümlenmelidir. Belirtmek gerekirse anılan düzenlemenin açıkça değindiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma” olgusunun varlığı zorunlu ve asli unsur olup, vergi dairesine, meslek kuruluşuna ve Esnaf Sanatkar Sicil Memurluğuna kayıtlı olmak; anılan çalışmayı doğrulayan bir şekil şartından ibaret olduğu cihetle aksinin kanıtlanması olanaklıdır. Diğer bir anlatımla, bu gibilerin mesleki faaliyetlerine son verdiklerinin kanıtlanması halinde, artık somut bir çalışmaya dayanmayan, soyut ve sadece evrak üzerindeki oda/vergi/Esnaf Sicil Memurluğu kaydına itibar edilerek kişiyi sigortalı saymak, Kanunun amacına aykırı olacağı açıktır.
Davacının, nakliye işi nedeniyle 04.01.1984 – 06.01.1986, 25.02.1992 – 13.12.1993 tarihleri arası ve 13.06.2000 tarihinden itibaren vergiye, şoförlük nedeniyle 07.01.1985 – 28.02.1986 arası ve 15.12.2006 tarihinden itibaren Malatya Esnaf San. Odaları Birliğine; 07.01.1985 – 28.02.1986 tarihleri arasında sicile; ayrıca uyuşmazlığa konu olan Malatya Şoförler Odasına da 7514 üye numarası ile 21.10.1993 tarihinden itibaren kaydının bulunduğun belirtildiği; Kurum tarafından oda kaydı üzerinde yapılan incelemede üyeliğe kabule ilişkin yönetim kurulu kararı bulunmadığı gibi, oda kaydının başladığı tarihe ilişkin 1993 yılı (3) rakamı üzerinde oynamanın yapıldığı, üye defterinin aynı sayfasında 7515 sıra numaralı diğer üyenin üyelik başlangıç tarihi önce 21.10.1993 yazılıp, sonradan, üzeri çizilerek 21.12.1995 tarihinin yazıldığı görülmüştür. Davacının, 1987 yılından itibaren (C) sınıfı sürücü belgesi bulunmaktadır.
Mahkemece, uyuşmazlığa konu oda üye defterinin tamamı getirtilerek, üye kayıtlarının tarihler itibarıyla teselsül edip-etmediği incelenmeli, gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılarak tahrifatın bulunup-bulunmadığı araştırılmalı, oda kaydının başlangıcında aynı faaliyet nedeniyle vergi kaydının bulunduğu gözetilerek, oda kaydının gerçek olup-olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenmeli; Yine uyuşmazlık konusu dönemlerde nakliye işinde kullanılan kendisine ait araç varlığı, yine tanık beyanlarına başvurularak kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmasının bulunup-bulunmadığı araştırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 20.02.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.