Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/3288 E. 2013/22130 K. 25.11.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/3288
KARAR NO : 2013/22130
KARAR TARİHİ : 25.11.2013

Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, davalılardan işverene ait olan işyerinde 01.02.1998-01.05.2005 tarihleri arasında taksi şoförü olarak çalıştığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmda belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Somut davada, davacı,davalı damadının yanında talep konusu dönemde şoför olarak çalıştığı ve bu sürelerin tespitini talep etmiş olup,mahkemece, davacının kızı ile davalının devam etmekte olan boşanma davasının 16.02.2007 tarihli celsesinde, davalının minübüsü ortak kullandığını,tanık beyanlarından da tarafların aynı minübüste çalıştıklarının tespitiyle hizmet akdinin unsurlarının oluşmadığı sebebiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, davacı ile davalı aralarındaki ilişkinin adi ortaklık mı, yoksa hizmet akdi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
506 sayılı Kanun anlamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet akdine dayanması, b) işin işverene ait yerde yapılması, c) çalışanın 506 sayılı Kanunun 3. maddesinde belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313/1 maddesinde, hizmet sözleşmesi; “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirginken, 4857 sayılı yeni İş Kanununda, daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir.
Hizmet sözleşmesi her şeyden önce bir iş görme edimini zorunlu kılar. Bu sözleşmeyle sigortalıya yüklenen borç, işveren yararına bir iş görmek, hizmet sunmaktır.
506 sayılı Kanuna göre sigortalılık niteliği için ücret zorunlu unsur değildir. Bu husus, anılan Kanunun 3-I-B, 6 ve 78/2. maddeleri hükmünde açıkça görülmektedir.
Bilindiği gibi çalıştırılanlar, işe alınmalarıyla sigortalı olurlar (506 SK. m. 6). maddenin “çalıştırılanlar” sözüne yer verip, aksine, hizmet akdi ile çalıştırılanlar ifadesine yer vermemesi karşısında, zaman ve bağımlılık koşulu gerçekleşmiş ise ücret koşulu gerçekleşmese de, kişi, sigortalı sayılmalıdır.
Diğer unsur olan bağımlılık ve bu kapsamda ele alınması gereken zaman unsuru, hizmet akdinin ayırt edici özelliğidir.
Bağımlılık, iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasında temel bir ilke olup, bu unsur, hizmetini işverenin gözetimi ve yönetimi altında yapmayı ifade eder. Ne var ki, iş hukukunun dinamik yapısı, ortaya çıkan atipik iş ilişkileri, yeni istihdam modelleri, bu unsurun ele alınmasında her somut olayın niteliğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bazı durumlarda, taraflar arasında sıkı bir bağımlılık ilişkisi bulunmasa da, işverenin iş organizasyonu içinde yer alınmaktaysa bu unsurun varlığının kabulü gerekecektir. Önemli yön, işverenin her an denetim ve buyurma yetkisini kullanabilecek olması, çalışanın, edimi ile ilgili buyruklara uyma dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte teknik ve hukuki bir bağımlılığın bulunmasıdır. Genel anlamda bağımlı çalışma, işverenin belirleyeceği yerde ve zamanda, işverence sağlanacak teknik destek ve işverenin denetim ve gözetiminde yapılan çalışmadır. İşverenin yönetim (talimat verme) hakkı karşısında işçinin talimatlara uyma (itaat) borcu yer alır. Bir işin görülmesi süreci içinde işçinin faaliyeti, çalışma şekli, yeri, zamanı ve işyerindeki davranışları düzenleyen talimatlar veren işveren onu kişisel bağımlılığı altında tutar. Bu sözleşmede varolan otorite/bağımlılık ilişkisi taraflar arasında kaçınılmaz olarak bir hukuki hiyerarşi yaratır. Bu nedenle iş akdinde bağımlılık hem işçinin kişiliğini ilgilendirmekte hem de bir hukuki bağımlılık niteliği taşımaktadır.
Şu halde, yapılması gereken iş; davanın kamu düzenini ilgilendirir bir dava olduğu gözetilerek, aradaki ilişkinin hizmet akdi mi yoksa adi ortaklık mı olduğunun belirlenmesi amacıyla, davacının, Şoförler ve Otomobilciler Odasında kaydının bulunup bulunmadığı, araç tanıtım kartının varlığı, aynı araçta çalışan diğer şoförlerin bulunması halinde tespit edilerek beyanlarına başvurulmalı, Belediye ve Emniyet Müdürlüğünde davacının çalıştığını iddia ettiği minübüs hattında çalışanların, kayıtlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalı, çalışmanın şekli ve varlığı hiçbir kuşku ve duraksamaya neden olmayacak şekilde belirlenmeli, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 13’üncü maddesinde yer alan “İşçinin normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda sözleşme kısmi süreli iş sözleşmesidir.” hükmüyle; çalışma ilişkisinde, “tam süreli iş sözleşmesi” olarak nitelenmeye olanak verecek bir bağımlılık ilişkisinin bulunmadığı durumlarında olabileceği gözetilerek gerektiğinde re’sen araştırma yoluna gidilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Ayrıca, davacının, davalıya ait 34 M2189 plakalı araçta şoför olarak çalıştığı iddiası karşısında, mezkur araçla ticari iş yapılıp yapılmadığına dair vergi kaydı olup olmadığı hususu ile aynı zaman da yine mezkur araçla ilgili olarak kurum nezdinde davalı adına açılmış bir işyeri dosyası ile davacı adına Bağ-Kur şahsi sicil dosyasının bulunup bulunmadığı ve ihtilaf konusu dönemi içerir şekilde vergi mükellefiyeti bulunup bulunmadığını araştırarak, ilgili SGK müdürlüğünden sosyal güvenlik
dosyasını, vergi dairesinden vergi kayıtlarını (bildirimleri, beyannameleri, varsa yoklama tutanaklarını) getirterek aradaki ilişkinin tespiti gerekmektedir.
Mahkemenin, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda araştırma yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 25.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.