Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/25482 E. 2014/1007 K. 22.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/25482
KARAR NO : 2014/1007
KARAR TARİHİ : 22.01.2014

Mahkemesi :Yerköy Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi :23.09.2013
No :2013/804-2013/623

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, yetkisizlik kararı verilmiştir.
Hükmün, davacı SGK Başkanlığı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) İş Mahkemesi sıfatıyla görülen davada gerekçeli karar başlığında “Asliye Hukuk (İş)” ibarelerine yer verilmemesine ilişkin yanlışlık, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 304. maddesi gereğince mahallinde düzeltilebilir nitelikte olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
2-) 20.09.2010 günü gerçekleşen zararlandırıcı sigorta olayı sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya yapılan sosyal sigorta yardımları nedeniyle uğranılan Kurum zararının davalı işverenlerden rücuan alınması istemine ilişkin davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunun 21. maddesi olup mahkemece davalılara davetiye gönderilmeden, duruşma yapılmaksızın dosya üzerinde yapılan inceleme üzerine yetkisizlik kararı verilmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yazılı, sözlü, basit ve seri olmak üzere dört yargılama yöntemi öngörülmesine karşın 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girerek anılan Kanunu ilga eden 6100 sayılı Kanunda yazılı ve basit yargılama usulleri düzenlenmiş olup bir davada hangi yargılama yönteminin uygulanacağı, uyuşmazlığın niteliği veya görevli mahkemeye göre belirlenmektedir. 5510 sayılı Kanunun 101. maddesinde, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan durumlarda, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği belirtilmiş, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7. maddesinde de iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanacağı açıklanmıştır. 6100 sayılı Kanunun 447. maddesinde, diğer kanunların sözlü veya seri yargılama yöntemine yollamada bulunduğu durumlarda, bu Kanununun basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağı açıklanmış olmakla, şu durumda iş mahkemelerinde basit yargılama yönteminin izlenmesi gerekmektedir.
6100 sayılı Kanunda yazılı yargılama usulü ayrıntılı olarak düzenlenmiş iken anılan Kanunun 316 – 322. maddelerinde basit yargılama yöntemi temel özellikleriyle ele alınmış, 320/1. maddede, mahkemenin, olanaklı olan durumlarda tarafları duruşmaya çağırmadan dosya üzerinden karar verebileceği öngörülmüş olmasına karşın bu gibi durumların neler olduğu açıklanmamış, 322/1. maddede de bu Kanun ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan durumlarda, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanacağı bildirilmiştir.
Diğer taraftan, 6100 sayılı Kanunun “Hukuki dinlenilme hakkı” başlığını taşıyan 27. maddesinde, davanın taraflarının, müdahillerin ve yargılamanın diğer ilgililerinin, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olduklarının belirtilmesi, Anayasa’nın ”Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru araç ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı makamları önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağının açıklanması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesi dikkate alındığında, yargı önüne getirilen uyuşmazlıklarda mahkemelerce duruşma yapılmasının esas olduğu açıktır. Bundan amaç, taraflara iddia ve savunmalarını yazılı beyanlar dışında bir kez de sözlü olarak hâkime aktarmalarına olanak tanınması, bu iddia ve savunmalarda açık olmayan, kuşku ve duraksamanın söz konusu olduğu konularda da hakimin soru sormasının sağlanmasıdır. Anılan 27. maddede düzenlenen, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve kanıtlama hakkını, mahkemenin açıklamaları gözeterek değerlendirme yapmasını içeren bu hakkın ve yargılamanın aleniliği ilkelerinin gerçekleşmesinin en önemli aracı duruşma yapılmasıdır. Duruşma açılmaksızın dosya üzerinden karar verilmesi yöntemi ancak bu konuda yasal dayanak bulunması halinde başvurulabilen istisnai uygulama niteliğinde olup 320/1. maddenin de bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir.
6100 sayılı Kanun, hukuk yargılama usulüne önemli bir yenilik ve yargılama aşaması olarak “ön inceleme” kurumunu getirmiş olup Kanunun gerekçesinden, yargılamanın gecikme sebebi olarak gösterilen, mahkemelerce tam hazırlık yapılmadan tahkikata başlanılmasının önüne geçilmesi amacına yönelik olduğu anlaşılan bu kurumla tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin dilekçelerin verilmesinin ardından, ancak tahkikat aşamasına geçilmeden önce, bu aşamaya hazırlık niteliğinde tarafların sulha teşviki, kanıtların toplanması ve sunulması için gerekli işlemlerin yapılması, tarafların anlaştıkları veya uyuşamadıkları konuların belirlenmesi ve dava koşulları ile ilk itirazların değerlendirilerek sonuca bağlanması ön incelemenin kapsamını oluşturmaktadır. Bu nedenle mahkemece ön inceleme için bir gün saptanarak taraflara tebliğ edilmesi de zorunludur.
Ayrıca 6100 sayılı Kanunun 6. maddesinde genel yetkili mahkemenin, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğu açıklandıktan sonra 16. maddesinde, haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilerek haksız fiilden doğan davalarda seçimlik yetkiye yer verilmiş, 116. maddesinde, kesin yetki kuralının bulunmadığı durumlarda yetki itirazının ilk itiraz olduğu, 117. maddesinde, cevap dilekçesinde ileri sürülmeyen ilk itirazların dinlenmeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ön inceleme ve tahkikata ilişkin duruşma açılarak çözümlenmesi gerektiği gibi, kesin yetki kuralının olmadığı davada davalılar tarafından herhangi bir yetki itirazında da bulunulmadığı belirgindir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozmanın niteliğine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 22.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.