Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/25312 E. 2014/10290 K. 08.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/25312
KARAR NO : 2014/10290
KARAR TARİHİ : 08.05.2014

Mahkemesi : Ankara 13. İş Mahkemesi
Tarihi : 30.05.2013
No : 2011/893-2013/286

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davalı Kurum vekili ile davalı Milli Eğitim Bakanlığı adına Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Davacı Keçiören İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Halk Eğitim Merkezinde 1990 – 2000 yılları arasında, usta öğretici olarak tam gün ve sürekli olarak çalışmasına rağmen, çalıştığı sürelerin eksik şekilde davalı Kuruma bildirildiği iddiasıyla eksik günlerin tespitini talep etmiştir.

5510 sayılı Kanun’un 80’inci maddesinin (j) ek bendinde yer alan; “Milli Eğitim Bakanlığına bağlı her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ek ders ücreti karşılığında ilgili mevzuatı çerçevesinde uzman ve usta öğretici olarak çalıştırılanların prim ödeme gün sayısı 30 günü aşmamak kaydıyla, bir takvim ayı içerisinde hak kazandıkları brüt ek ders ücreti toplam tutarının, prime esas günlük kazanç alt sınırına bölünmesi sonucu bulunur. Bu şekilde yapılacak hesaplamalarda tam sayıdan sonraki küsuratlar dikkate alınmaz.” hükmü uygulanmak suretiyle, Mahkemece, davacının aldığı ücretler günlük asgari ücrete bölünerek bulunan miktar üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlığa 01.10.2008 tarihinde tüm maddeleri ile yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 80’inci maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususu öncelikle çözülmelidir.

Kural olarak, aynı konuya ilişkin ve aynı nitelikte iki kanunun aynı zamanda uygulanması söz konusu olamaz. Esasen kanunlar birbirini izlediğinden, “kanunların zaman bakımından uygulanması sorunu” olarak nitelenen bu sorun, kanunların birbiri ile çeliştiğini göstermez. Sorun, hangi kanunun geçerli olduğu sorunudur.
İlk olarak kanunlar, metinlerinde belirtilen tarihte yürürlüğe girer ve buna bağlı olarak hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkileyip etkilemeyecekleri, yani, geçmişe etkili olup olmadıkları ile ilgili mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, “toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her Kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18.Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73).”

Hukuk devletinin hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzenleyebilmesi anlamına gelir. Kişilerin davranışlarını düzenleyen kurallar onlara güvenlik sağlamalıdır. Bu güvenliğin sağlanabilmesi, her şeyden önce, devletin kendi koyduğu hukuk kurallarına kendisinin de uymasına bağlıdır. “Kanunları uygulama durumunda bulunanların da, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak yolda yorumlamamakla yükümlüdür. (Yargıtay HGK; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E. 1988/232 K; 13.10.2004 tarih ve 2004/10-528 E. 2004/533 K; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E. 2005/241 K; 14.03.2007 tarih ve 2007/3-121 E. 2007/128 K. sayılı kararları)”

Kanunların geriye yürümemesi kuralının istisnaları arasında; kazanılmış hakları ihlal etmemek kaydıyla kanunun yargılama hukukunu düzenlemesi, kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin olması ve beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar bulunmaktadır.

Somut olayda; 5510 sayılı Kanun’da 80’inci maddesinin geriye yürüyeceğine dair bir düzenleme bulunmadığı gibi, geçiş hükümlerini içeren aynı Kanunun Geçici 7’nci maddesinde açıkça “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un geçici 20’nci maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” hükmü yer almaktadır. Kanunların geriye yürümemesi kuralının istisnalarından herhangi biri de söz konusu uyuşmazlıkta yer almadığından anılan 80’inci maddenin geriye yürütülmesine kanuni imkân bulunmamaktadır.

Öte yandan; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacının, dava konusu dönemde usta öğretici bordrolarına göre ders ücreti karşılığı çalıştığı, günlük çalışma saatine göre aylık çalışma günü hesaplanmak suretiyle, sigortalı hizmet olarak Kuruma bildirildiği dosya içeriğindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Resmi belgelerde belirtilen ders saatlerinden sonra kursta kalmanın haklı bir gerekçesi bulunmadığı gibi, dinlenen tek tanığın resmi belgeler karşısında soyut düzeyde kalan beyanına da itibar edilemez. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.09.2008 gün 2008/10-555 Esas 2008/530 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi, tam gün esası ve aylık karşılığı olmayan çalışmanın part-time çalışma olduğunun belirgin bulunması karşısında, işverence yapılan işlemlerde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak 1991 yılının üçüncü döneminde çalışmalar davacının hizmet cetvelinde yer almadığından yalnızca bu dönemdeki yine part-time esasına göre çalıştığı sürenin tespitine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle mevcut delillerle çelişecek şekilde ve 5510 sayılı Kanunun 81’inci maddesinin (j) bendi uygulanmak suretiyle davanın tümüyle kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması, usûl ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, davalı Kurum vekili ile davalı Milli Eğitim Bakanlığı adına Hazine vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 08.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.