Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/2531 E. 2014/865 K. 21.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/2531
KARAR NO : 2014/865
KARAR TARİHİ : 21.01.2014

Mahkemesi : Malatya 1. İş Mahkemesi
Tarihi : 07.12.2012
No : 2006/775-2012/1113

Dava, 2006/902 ve 2006/5825 takip No’lu icra dosyalarının iptali, aksi takdirde faize faiz yürütülemeyeceği ve zamanaşımı da dikkate alınarak takip konusu alacağın belirlenip fazlaya ilişkin kısmının iptali istemine ilişkindir.
Mahkeme, 2006/5825 takip No’lu icra dosyası nedeniyle her iki davacının da borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptaline, 2006/902 takip No’lu icra dosyası nedeniyle de davacı Serdar’ın 108 TL asıl alacak, 200,89 TL işlemiş faiz borcu olduğunun tespiti ile fazlaya ilişkin takibin iptaline karar vermiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Somut olayda, Bağ-Kur sigortalısı babanın 05.07.1985 tarihinde vefat ettiği, çocukları 01.01.1974 doğumlu Birsen ile 10.07.1980 doğumlu Serdar’a ölüm aylığı bağlandığı, Birsen‘in 15.09.1993 tarihinde evlenmesine rağmen 01.10.1993-28.10.2001 arası dönemde 977,03 TL, Serdar’ın ise 10.07.1998 tarihinde 18 yaşını bitirmesine rağmen 10.07.1998-01.02.2002 arası dönemde 823,32 TL ödeme yapıldığı, Kurumca 2006/5825 takip No’lu icra dosyası ile Birsen’e ödenen aylık ve faizlerinin hem Birsen’den hem de Serdar’dan tahsilinin istendiği, 2006/902 takip No’lu icra dosyası ile de Serdar’a ödenen aylık ve işlemiş faizlerinin sadece Serdar’dan talep edildiği ve her iki takibin de itirazsız kesinleştiği anlaşılmaktadır.
5510 sayılı Yasanın 96. maddesi, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır…” hükmünü içermektedir.
5510 sayılı Yasanın 96. maddesi ile 506 sayılı Yasada yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin kasıtlı kusurlu davranıştan veya Kurumun hatalı işleminden kaynaklanmasına bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Kapsam belirlendikten sonra, ilgilinin Kurumdan alacağı yoksa geri alma işleminin genel hükümlere göre yapılacağı öngörülmüştür. 5510 sayılı Yasanın geçici maddelerinde ise, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural yer almamaktadır.
Belirtilen nedenlerle; 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi hükmünün, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacakları konusunda süren uyuşmazlıklara uygulanması gerekmektedir. Diğer taraftan, İcra İflas Kanununun 72. Maddesi; “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.
İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.
İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde kırktan aşağı tayin edilemez.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde kırkından aşağı olamaz.
Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.
Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.
Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.” hükmünü içermektedir.
Somut olayda, davacıların, borçluluk sıfatı mevcut olup, durumlarının İcra İflas Kanununun 72. Maddesi kapsamında değerlendirilip, evlenme ve 18 yaş sonrası döneme ilişkin aylıktan kaynaklanan yersiz ödemeleri iade yükümünün ise 5510 sayılı Yasanın 96/a maddesi hükmü uyarınca belirlenip sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Bu belirleme yapılırken 818 Sayılı Borçlar Kanununun 104. Maddesinde öngörülen “…Geçmiş günler faizinin tediyesinde temerrüt sebebi ile faiz yürütülemez.” hükmü gözden uzak tutulmamalıdır.
O hâlde; davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, 21.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.