Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/25289 E. 2014/3710 K. 25.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/25289
KARAR NO : 2014/3710
KARAR TARİHİ : 25.02.2014

Mahkemesi : Ankara 16. İş Mahkemesi
Tarihi : 21.03.2013
No : 2011/498-2013/176
Davacı : M.. Ü..
Davalı : S.. B.. adına Av. O.. Ç..

Dava, Bağ-Kur sigortalılık süresinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraflar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, dava dilekçesinde, tarım Bağ-Kur sigortalılığına dair istemde bulunmuş ise de, temyiz dilekçesinde 1985 traihinden itibaren tarım Bağ-Kur sigortalısı, 1992 tarihinden itibaren esnaf Bağ-Kur sigortalısı olması gerektiğini belirtmiştir. Bu durumda mahkemece öncelikle yapılacak iş, davacı tarafa talebini açıklattırmak, uyuşmazlığa konu sigortalılık statü ve sürelerini belirlemektir.
Öncelikle belirtilmelidir ki; 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunun’da kendi nam ve hesabına tarımda çalışanların, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunun’da kendi nam ve hesabına bağımsız çalışan esnaf ve sanatkârların sigortalılıkları düzenlenmiş olup, kapsam, statü ve tabi oldukları şartlar birbirinden farklı olduğundan, değerlendirme de birbirinden bağımsız olarak yapılmak zorundadır.
2926 sayılı Kanun yönünden; Sigortalılık hak ve yükümlülüğü tescille başlar. Anılan kanunun 5’inci maddesi “2’nci madde kapsamına girenler, on sekiz yaşını doldurdukları tarihi takip eden yılbaşından itibaren sigortalı sayılırlar. Ancak, 7’nci maddede belirtilen süre içinde kayıt ve tescillerini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülükleri kayıt ve tescil edildikleri tarihi takip eden aybaşından itibaren başlar” hükmünü içermekte olup; davacının bu kanun kapsamında tescil başvurusu bulunmadığı dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
2926 sayılı Kanunun re’sen tescil ile ilgili 9’uncu maddesinde yer alan “Bu kanuna göre sigortalı sayılanlardan, sigortalılıklarının başladığı tarihten itibaren üç ay içinde Kuruma kayıt ve tescillerini yaptırmayanların tescil işlemleri kurumca re’sen yapılır” hükmünün açıkça 2’nci maddeye göre Kanun kapsamında sayılan sigortalıların Kurumca re’sen tescil edilmeleri zorunluluğunu öngördüğü anlaşılmaktadır. Kaldı ki 5’inci maddede Tarım Bağ-Kur sigortalılığının zorunlu olduğu, sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı ifade edilmiştir.
2926 sayılı Kanuna tabi kişilerce 36’ncı maddede sayılan kurum, şirket, işletme veya gerçek kişilere satılan ürün bedellerinden prim borcuna mahsuben %1 oranında kesinti yapılması ve bu kesintilerin anılan gerçek ve tüzel kişilerce ertesi ayın 20’nci günü akşamına kadar Bağ-Kur’a intikal ettirilmesi gerekir. İşte bu bağlamda sigorta primlerinin, ürün bedellerinden Bağ-Kur adına tevkif suretiyle, tahsili halinde kişinin yukarda izah edilen 5’inci maddede yer alan anlamda tescil işleminin bu tevkifat tarihinde gerçekleştiğinin kabulü gerekir.
1479 sayılı Kanun yönünden; Anılan Kanun, zorunlu sigortalılık şemsiyesi altına alınan “Esnaf ve Sanatkârlar ve diğer bağımsız çalışanlara” kanunda yazılı sosyal güvenlik hükümlerini uygulama amacını taşımakta olup, aynı yasanın 24/1-a ve 25’inci maddelerinde Bağ-Kur sigortalılığının, gelir vergisi mükellefiyetinin başladığı tarih esas alınarak belirlenmesi ölçütünü getirirken; 26’ncı madde ile de, sigortalı olma hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağını, ayrıca, bu kanuna göre sigortalı sayılanların, sigortalı sayıldıkları tarihten itibaren üç ay içinde kuruma başvurarak kayıt ve tescil yaptırmalarının zorunlu olduğunu, aksi durumda, Kurum tarafından re’sen tescil işleminin yapılacağını hükme bağlamıştır.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı kanunun 24. maddesine göre, bir kimsenin zorunlu Bağ Kur sigortalısı olması için, meslek kuruluş kaydı ile birlikte, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışması gerekli iken,. anılan maddelerde 19.4.1979 gün ve 2229 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.Öte yandan, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı yasanın 6. maddesi ile değişik 1479 sayılı yasanın 24. maddesinde, zorunlu Bağ Kur sigortalısı olmak için ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi mükellefi olma, gelir vergisinden muaf olanların da meslek kuruluşuna kayıtlı olması hükmü yer almaktadır. Yine 22.03.1985 tarihinde 3165 sayılı kanunla getirilen düzenleme ile de kendi nam ve hesabına çalışanlardan vergi mükellefi olan, esnaf siciline veya meslek kuruluşuna kaydı olanların Bağ Kur sigortalısı olacağı belirtilmiştir.
Buna karşın, gerek 1479 sayılı Kanunun ek geçici 13’üncü maddesi, gerek bilahare Anayasa mahkemesince tüm maddeleriyle iptal edilen 619 sayılı KHK ve gerekse, 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile eklenen 1479 sayılı Kanun’un geçici 18’inci maddesi ile getirilen düzenlemelerde ortak nokta, tescilin belirtilen tarihlerden sonra yapılmasına karşın kanunda tanınan süreler içinde borçlanma hakkının kullanılabilecek olmasıdır. 1479 sayılı Kanun’un geçici 18’inci maddesi hükmünde belirtilen şartları yerine getiren kişiler, maddede belirtilen sürelere ilişkin prim tutarlarını ödeyerek o döneme ilişkin süreleri sigortalı saydırabileceklerdir. Bu düzenleme ile borçlanma hakkı, 04.10.2000 tarihinden sonra zorunlu sigortalı olarak Bağ-Kur’a tescil edilmiş olanlardan, daha önce vergi kaydı bulunanlara tanınmıştır. Yine, aynı maddede sigortalılık hak ve yükümlülüklerinin başlaması için öngörülen tarihlerden itibaren, borçlanma hakkı belirtilen bu süreler dâhilinde kullanılmalıdır. Bu süreler içinde borçlanma hakkının kullanılmaması halinde ise, sonrasında Bağ-Kur sigortalılığının tespitine olanak bulunmamaktadır.
Eldeki davaya konu somut olayda; davacının 17.10.1994 tarihinden itibaren minübüs işletmeciliğinden vergi kaydı, 28.5.1992 tarihinden itibaren Ş.. O.. kaydı bulunduğu, ilki 1995 yılında olmak üzere 2926 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık tesciline esas ürün tesliminden kaynaklı prim kesintilerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamından ve özellikle davalı Kurumun cevap dilekçesinden, Kurumca davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında 04.10.2000 tarihinden itibaren tescil edildiği, 01.4.1995 tarihinden itibaren ise 2926 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olarak tescil edilip, 01.4.1995 – 03.10.2010 tarihleri arasında bu sigortalılık süresinin belirlendiği, 5 yılı aşan prim borcu bulunması nedeni ile 5510 sayılı Yasanın Geçici 17. Maddesinin “Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlarla tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan, 1479 ve 2926 sayılı Kanunlara göre tescilleri yapıldığı halde, bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla beş yılı aşan süreye ilişkin prim borcu bulunanların, bu sürelere ilişkin prim borçlarını, prim borçlarının ödenmesine ilişkin Kurumca çıkarılacak genel tebliğin yayımı tarihini takip eden aybaşından itibaren 6 ay içerisinde ödememeleri halinde, prim ödemesi bulunan sigortalıların daha önce ödedikleri primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibarıyla, prim ödemesi bulunmayan sigortalıların ise tescil tarihi itibarıyla sigortalılığı durdurulur. …” hükmü gereğince 30.10.1995 tarihi itibariyle sigortalılığının durdurulduğu bildirilmektedir. Hal böyle olunca, Mahkemece öncelikle, davacının Kurumca kabul edilen ancak durdurulan 1479 ve 2926 sayılı Kanunlar kapsamındaki sigortalılık süreleri Kurumdan sorularak belirlenmeli, talebe göre Kurumca kabul edilmeyen dönem tespit edilmeli, ihtilaf konusu olan bu döneme yönelik yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde, davacının 1479 ve 2926 sayılı Kanunlar kapsamında sigortalılık süreleri, taleple bağlılık ilkesi de gözetilerek araştırılıp yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 25.02.2014 günü oybirliğiyle karar verildi.