Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/25204 E. 2014/3085 K. 18.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/25204
KARAR NO : 2014/3085
KARAR TARİHİ : 18.02.2014

Mahkemesi : İzmir 9. İş Mahkemesi
Tarihi : 02.12.2013
No : 2013/765-2013/685

Davacı, 04.10.2000 tarihi öncesi 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalılığının tespitini istemiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda ilamında belirtildiği üzere davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Davanın yasal dayanağı; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesindeki; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesi ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı gereği 1479 sayılı Yasanın 24 ve 25 maddeleridir.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde “…kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler…”, “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır.
22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise, bu kez, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gerçek ve götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlardan” gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemede de; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gelir vergisi mükellefi olanlar ile, gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıt olanlar” sigortalı sayılmışlardır.
Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Bağ-Kur sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.
Davaya konu somut olayda; 01.01.1988 – 19.03.2010 tarihleri arası canlı hayvan ticareti işinden vergi kaydı olan, 22.02.1988 – 15.05.2005 tarihleri arasında oda kaydı bulunan, 04.10.2000 tarihi itibariyle 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ Kur sigortalılığının kayıt ve tescili yapılan davacının Kuruma verdiği giriş bildirgesinin üzerinde, 28.08.2003 tarihi yazmasına rağmen, hükme esas alınan bilirkişi raporunda giriş bildirgesindeki vergi dairesinin onay tarihi olan 08.01.2003 tarihi esas alınarak, mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davacının giriş bildirgesinin Kuruma hangi tarihte intikal ettiğinin tespit edilerek var olan çelişki giderilmeden hüküm kurulması, yetersiz inceleme ve yanılgılı eksik araştırmaya dayalıdır.
Davacının, 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kaydının yapıldığı tarihte yukarıda açıklanan 3165 sayılı Kanun ile getirilmiş şekli yürürlüktedir ve sigortalılık niteliğinin varlığı sorunu da, anılan düzenleme doğrultusunda çözümlenmelidir. Belirtmek gerekirse anılan düzenlemenin açıkça değindiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma” olgusunun varlığı zorunlu ve asli unsur olup, vergi dairesine ve meslek kuruluşuna kayıtlı olmak; anılan çalışmayı doğrulayan bir şekil şartından ibaret olduğu cihetle aksinin kanıtlanması olanaklıdır. Diğer bir anlatımla, bu gibilerin mesleki faaliyetlerine son verdiklerinin kanıtlanması halinde, artık somut bir çalışmaya dayanmayan, soyut ve sadece evrak üzerindeki oda ve vergi kaydına itibar edilerek kişiyi sigortalı saymak, Kanunun amacına aykırı olacağı açıktır.
Hâl böyle olunca, davacının giriş bildirgesinin Kuruma intikal tarihi çelişkiden uzak bir şekilde tespit edilmeli, varılacak sonuç uyarınca, açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde değerlendirme yapılmalı, davacının 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddeleri kapsamında kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmasının bulunup bulunmadığı tereddütsüz belirlenmeli, davacının giriş bildirgesinin 02.08.2003 tarihinden sonra Kuruma intikal ettiğinin tespit edilmesi halinde, davacının 1479 sayılı Kanuna, 4956 sayılı Kanuna eklenen geçici 18. maddesinde öngörülen yasal süre içerisinde yaptığı prim ödemelerinin 04.10.2000 tarihinden önceki döneme yönelik olup olmadığı, “sosyal güvenliğin vazgeçilmez ve kaçınılamaz” kamusal yapısı gereği yöntemince ve re’sen araştırılarak fazla prim ödemesi olduğu tespit edilmesi halinde, 04.10.2000 öncesi dönem yönünden vergi borçlanması iradesi olarak değerlendirilerek fazla prim ödemesi karşılığına isabet edecek dönem yönünden zorunlu sigortalılık verilmesi gerektiği gözetilerek hüküm kurulmalıdır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
2-) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinin (2). fıkrasında, “hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”, hükmü öngörülmüştür.
Hükümlerin çelişkiden uzak ve infaza elverişli olması, kamu düzeniyle ilgili olup, hükmü temyiz etmeyen yönünden sonuç doğurması gerekeceği de gözetilerek, gerçeğe ve hukuka uygun bir karar verilmesi gerekir.
Mahkemece, davacının, 1479 sayılı Yasa kapsamında 20.04.1982 tarihinden itibaren tescilinin gerektiğine ve 20.04.1982 – 04.10.2000 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ Kur sigortalığının tespitine, 01.01.1988 – 20.04.1982 tarihleri arasındaki 1479 sayılı Yasa kapsamındaki Bağ Kur sigortalılık talebinin reddine karar verilerek, hükmün içerisinde çelişki oluşturacak şekilde karar verilmesi, isabetsiz olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönlerini amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, 18.02.2014 gününde oy birliğiyle karar verildi.