YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/24120
KARAR NO : 2014/6262
KARAR TARİHİ : 19.03.2014
Mahkemesi : Göle Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 02.10.2013
No : 2013/90-2013/236
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davalı Kurum Müfettişliği’nce yapılan yerel denetim sonrasında 23.11.2006 günü düzenlenen tutanakta 15.10.1998 tarihinden itibaren davalı işverene ait işyerinde çalıştırıldığı yazılı olan davacının 06.01.2001 – 23.11.2006 dönemine yönelik olarak zorunlu sigortalılık işlemlerinin yapılması gerektiği 09.01.2007 tarihli Soruşturma Raporu’nda belirtilmesine karşın Kurumca herhangi bir işlem yapılmadığı anlaşılmakta olup istem 1998 – 23.11.2006 döneminde hizmet akdine tabi olarak aralıksız geçmesine karşın Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkindir.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79. maddesinin 10. fıkrasında, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış olup, anlaşılacağı üzere çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden bu maddeyle getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Buna göre; ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Bununla birlikte önemle vurgulanmalıdır ki, değinilen kuralın tek istisnası, kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleşen hizmete ilişkin olarak, Kuruma aktarılmasa dahi işveren tarafından ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapılması olgusudur. Bir başka anlatımla, sözü edilen niteliğe sahip işyerinde çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin de belgelere dayandırılması asıl olduğundan, yukarıda açıklanan durumların hiçbiri gerçekleşmemiş olsa da Kuruma aktarılmamasına karşın işverence ilgiliye ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapıldığı takdirde hak düşürücü süreye ilişkin hüküm uygulanamaz. Belirtilmelidir ki, uygulama yapılırken, hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak beş yıllık sürenin hesaplanması gerekmektedir.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 124. maddesinde, bir davada taraf değişikliğinin, ancak karşı tarafın açık rızası ile olanaklı olduğu açıklandıktan sonra, ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebinin, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edileceği, dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakimin karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği istemini kabul edebileceği, bu durumda hakimin, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi yararına yargılama giderlerine hükmedeceği öngörülmüştür.
Yukarıdaki yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, Kurum Müfettişliği’nce gerçekleştirilen ve tutanağa bağlanan saptama karşısında hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığı belirgindir. Bu bakımdan, öncelikle ayrıntıları, davacı tarafından daha önce yöneltilip izlenmediğinden açılmamış sayılmasına karar verilen aynı istemli davaya ilişkin olarak Dairemiz tarafından verilen 29.03.2011 gün ve 15219/4315 sayılı bozma ilamında açıklandığı üzere işveren konumunda yer alan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığı’nın 6100 sayılı Kanunun 124. maddesi kapsamında yöntemince davaya katılımı sağlanarak göstereceği deliller toplanmalı, sonrasında uyuşmazlığın esasına girilerek tüm kanıtlar irdelendikten sonra elde edilecek sonuca göre karar verilmeli, kuşkusuz, anılan ilk davada reddedilen ve davacı tarafından temyiz yoluna başvurulmayarak kesinleşen 1998 – 01.01.2001 dönemine ilişkin davalılar yararına gerçekleşen usulü kazanılmış hak olgusu dikkate alınmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu hak düşürücü süre uygulamasında hataya düşülerek istemin tümden reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davacıya geri verilmesine, 19.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.