Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/24090 E. 2014/10466 K. 12.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/24090
KARAR NO : 2014/10466
KARAR TARİHİ : 12.05.2014

Mahkemesi :Ankara 19. İş Mahkemesi
Tarihi :11.09.2013
No :2012/697-2013/773

Davacı, sigortalılık süresi başlangıcına ilişkin davalının yarattığı uyuşmazlığın çözümlenememiş olması nedeniyle bağlama şartlarının oluştuğu tarihte yaşlılık aylığı bağlanmamış olduğundan uğradığı zararın tahsilini, sadece 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanunun 4-a maddesi kapsamındaki çalışmaları üzerinden 01.02.2012 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanarak birikenlerin yasal faiziyle tahsilini ve haksız ödediği iddiasıyla 5510 sayılı Kanunun 4-b maddesi kapsamındaki 11.278,00 TL. primin iadesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüyle, 01.02.2012 tarihinden itibaren davacıya yaşlılık aylığı bağlanmasına, birikenlerin yasal faizle ödenmesine, yazılı talep olmadığından geriye dönük yaşlılık aylığı bağlanması isteğinin ve zararın tam olarak bilindiği durumlarda eda davası yerine tespit davası açılmasında hukuki yarar olmadığından 11278,00 TL. primin iadesi istemlerinin reddine karar vermiştir.
Hükmü, tarafların avukatlarının temyiz etmeleri üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki belgeler okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-)Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, sair temyiz itirazlarının REDDİNE;
2-)Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkındaki 2829 sayılı Kanunun Hizmet sürelerinin birleştirilmesi başlığını taşıyan 4. maddesi, “Kurumlara tabi çeşitli işlerde çalışmış olanların hizmet süreleri, aynı tarihlere rastlamamak kaydıyla bu Kanuna göre aylık bağlanmasına hakkazanıldığında birleştirilir.” düzenlemesini içermektedir. Bu kanunun amacı; hiçbir Kurumdaki hizmeti tek başına aylık bağlanmasına yeterli olmayan sigortalı ya da hak sahiplerine, değişik Kurumlardaki hizmet süreleri birleştirilmek suretiyle aylık bağlanmasını sağlamak, bu suretle değişik Kurumlardaki hizmetlerin ziyan olmasını önlemek olup, bazı Sosyal Güvenlik Kurumlarında geçen hizmet süreleri toplamının tek başına aylık bağlanmasına yeterli olması halinde; diğer Kurumlarda geçen hizmetlerin birleştirilmesinde, sigortalının ya da hak sahibinin iradesinin de bu yönde olması koşuluyla zorunluluk bulunmamaktadır. (YHGK. 06.03.2002 tarih ve 2002/21-132-139 sayılı kararı)
2829 sayılı Kanun, 5510 sayılı Kanunun 106. maddesi ile 2008 yılı Ekim ayı başından itibaren yürürlükten kaldırılmıştır. 5510 sayılı Kanunun sigortalılık hallerini düzenleyen 53. maddesinin son fıkrası, ilk defa 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdikten sonra sigortalı olanların durumunu düzenlemektedir. Davacı, daha önce sigortalı olarak tescil edildiğinden, uyuşmazlığın, bu maddeye göre değil, 5510 sayılı Kanunun geçici 2. maddesine göre çözülmesi gerekir. Anılan maddede, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olup, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra aylık talebinde bulunanlardan farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi birden fazla sigortalılığı bulunanlara bağlanacak aylığın, mülga 2829 sayılı Kanun hükümlerine göre tespit olunacağı belirtilmiştir. Buna göre uyuşmazlık, mülga 2829 sayılı Kanuna göre çözümlenmesi gerekmekte olup; yukarıda belirtildiği gibi 2829 sayılı Kanun gereği, aylık bağlanmasında birden fazla sigortalılığın birleştirilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.
Eldeki davada, davacının, 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanunun 4-a maddesi kapsamındaki çalışmaları üzerinden yaşlılık aylığı bağlanmasını istediği görülmektedir.
Bu durumda, 5510 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi gereğince davada uygulanması gereken 506 sayılı Kanunun Aylığın başlangıcı başlığını taşıyan 62. maddesine göre, “Sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan sonra yazılı istekte bulunan ve yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalıya bu isteğinden sonraki ay başından başlanarak yaşlılık aylığı bağlanır.” hükmünü içermekte olup, yaşlılık aylığı bağlanması için, bunu açıkça dile getiren yazılı istekte bulunmak şarttır. Yaşlılık aylığına ilişkin bilgi edinme mahiyetinde bulunan yazılı belgeler, yazılı istek yerine geçmiz ve bu şartı karşılamaz.
Hernekadar davalı Kurum avukatı davacının 30.01.2012 tarihinde yaşlılık aylığı bağlanması için yazılı istekte bulunduğunu beyan etmiş ise de; 5502 sayılı Kanunun 7. maddesine göre davaya ilişkin kabul yetkisi Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu’na aittir ve davalı kurum avukatının bu beyanı bağlayıcı değildir. Hal böyle olunca, 2012 yılı Şubat ayı itibariyle davacıya yaşlılık aylığı bağlanması için şart olmasına karşın dosya içeriğinde rastlanmayan yazılı isteğin olup olmadığı taraflara sorulmak suretiyle kuşku ve duraksamaya yer kalmayacak şekilde açıklığa kavuşturulmalıdır.
2-) 24.05.2009 – 31.03.2010 tarihleri arasında 5510 sayılı Kanunun 4-a maddesi kapsamında sigortalı olan davacının aynı zamanda 22.05.2009 tarihinden itibaren aynı Kanunun 4-b maddesi kapsamında sigortalı olduğu görülmektedir.
Eldeki davada davacı, 4-b maddesi kapsamında sigortalılığın iptaline ilişkin herhangi bir istemde bulunmamakta olup; bu hizmetin yaşlılık aylığı bağlanmasında gözetilmesini istememesinden dolayı ödediği primin geri verilmesini istemektedir. Hüküm gerekçesinde, bu istem tespit olarak nitelendirilmiş, nedeni ise davacının nispi peşin harç ödemediği olarak gösterilmiş ise de; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.11.2010 tarih, 2010/10-550 Esas ve 2010/561 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; kural olarak alacak istemi nispi harca tabi olmakla birlikte, davalısı harçtan muaf olduğundan dava sonunda davanın reddi halinde dahi alınması gereken harç maktu olup; alınabilecek nispi karar ve ilam harcı bulunmamaktadır ve bu nedenle peşin harcın da 1/4 nispi harç değil, sonuçta hükmedilebilecek olan maktu harç olması gerektiği kuralı gözetildiğinde; anılan alacağın tahsili isteminin, harç eksikliği nedeniyle tespit davası olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.
Öte yandan, çakışma olan dönem yönünden, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren, 5510 sayılı Kanunun sigortalılık hallerinin birleşmesine dair 53. maddesinin ilk fıkrası gereğince, “sigortalının, 4. maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yer alan sigortalılık hallerinden birden fazlasına aynı anda tabi olmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde; öncelikle aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında, (c) bendi kapsamında çalışması yoksa ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınarak sigortalı sayılır.” düzenlemesi, 13.02.2011 tarihli 6111 sayılı Kanunun 33. maddesi ile yapılan değişiklik sonrası, “Sigortalının 4. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statüleri ile (c) bendinde yer alan sigortalılık statüsüne aynı anda tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi halinde öncelikle aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında, (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statülerine tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi halinde ise aynı maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılır…” şeklinde değiştirilmiş ise de; 6111 sayılı Kanunun yürürlüğe dair 215/b maddesindeki, “…33…maddesi yayımı (25.02.2011) takip eden ayın birinci günü (01.3.2011) yürürlüğe girer.” düzenlemesi ile, “Kanunun 53. maddesinin birinci fıkrasında bu maddenin yürürlük tarihi itibariyle yapılan değişiklikler, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten öncesi için uygulanmaz.” şeklindeki aynı yasanın geçici 33. maddesi gözetildiğinde, uyuşmazlığın çözümünde, 5510 sayılı Kanunun 53. maddesinin, 6111 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki halinin esas alınacağı anlaşılmakta olup, bu çerçevede önce başlayıp kesintisiz devam eden 4-b madde kapsamındaki sigortalılığa geçerlilik tanınması zorunludur.
Ayrıca, uyuşmazlığın çözümünde değinilmesi gereken önemli bir hususta; 1479 sayılı Kanunda sigorta primlerinin toptan geri ödenmesi iki durum ve sigorta kolu için öngörülmüş idi. Kanunun “Yaşlılık sigortasından toptan ödeme ve hizmet ihyası” başlığını taşıyan 39. maddesinde, sigortalı olarak çalıştığı işten ayrılan, malûllük veya yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanamayan kadın ise 60, erkek ise 62 yaşını doldurmuş bulunan sigortalılara, ödedikleri primlerin, yazılı istekleri üzerine toptan ödeme şeklinde geri verileceği, “Ölüm sigortasından toptan ödeme” başlıklı 44. maddesinde de, ölen sigortalının hak sahibi kimselerinden hiç biri bu Kanuna göre ölüm sigortasından aylık bağlanmasına hak kazanamadıkları takdirde, sigortalının ödediği primlerin, hak sahiplerine toptan ödeme şeklinde geri verileceği hüküm altına alınmış olup, anılan yöndeki her iki düzenleme 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren “Yaşlılık toptan ödemesi ve ihya” başlığını taşıyan 31 ve “Ölüme bağlı toptan ödeme ve ihya” başlıklı 36. maddesinde de korunmuş olmakla, inceleme konusu davada davacı yönünden prim iadesine ilişkin olarak söz konusu hükümlerin uygulama koşullarının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 1479 sayılı Kanunun “Yersiz olarak alınan primlerin geri verilmesi” başlığını taşıyan 55. maddesinde, yanlış ve yersiz olarak alındığı anlaşılan primlerin, alındığı tarihten itibaren 10 yıl geçmemiş ise sigortalıya geri verileceği bildirilmiş, 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren “Prim borçlarına halef olma, gecikme cezası ve gecikme zammı ile iadesi gereken primler” başlıklı 89. maddesinde kısmen benzer nitelikte düzenleme yapılarak, yanlış veya yersiz alınmış olduğu saptanan primlerin, alındıkları tarihten on yıl geçmemiş ise, payları oranında işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara veya genel sağlık sigortalılarına veya hak sahiplerine yasal faizi ile birlikte geri verileceği hüküm altına alınmış ise de, davacının 4-b maddesi kapsamında zorunlu sigortalılığına dayalı olarak ödediği primlerin, Kurumca yanlış veya yersiz tahsil edildiği ileri sürülemeyeceği gibi, anılan sigortalılık sürelerinin kendisine yaşlılık aylığı bağlanması aşamasında değerlendirilmemesinin sonuca herhangi bir etkisinden de söz edilemez.
Anayasa’nın 60. maddesindeki, herkesin, sosyal güvenlik hakkına sahip olduğuna, Devletin, bu güvenliği sağlayacak gerekli önlemleri alacağı ve teşkilatı kuracağına ilişkin hüküm, 5510 sayılı 92. maddesinde yer alan, “Bu Kanunda yer alan sigorta hak ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına devretmek için sözleşmelere konulan hükümler geçersizdir.” yönündeki emredici kural ile yukarıda değinilen düzenlemeler karşısında, inceleme konusu davada olduğu gibi 4-b madde kapsamında ödenen primlerin sigortalılara geri verilmesinin mümkün olmadığı ortadadır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurularak yapılacak araştırma ve değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 12.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.