YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/23624
KARAR NO : 2014/17988
KARAR TARİHİ : 19.09.2014
Mahkemesi :Eskişehir 1. İş Mahkemesi
Tarihi :19.09.2013
No :2013/341-2013/950
Dava, faiz alacağı istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen şekilde davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı tarafından, daha önce açılıp kesinleşen tedavi giderlerinin ödenmemesine yönelik Kurum işleminin iptaline ilişkin davada, davalı Kurumun 18.06.2009 tarihli işleminin iptaline karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.03.2006 tarihli ve 2005/10-755 Esas, 2006/32 Karar sayılı ilamında benimsendiği üzere; bir borç ilişkisi, asıl hakla birlikte bazı fer’i hakları da içerir. Borç ilişkisinin içerdiği asıl hak, alacak hakkı; fer’i haklar ise, cezai şart, faiz, kefalet, rehin, hapis hakkı gibi haklardır.
Fer’i haklar, borç ilişkisinin içerdiği alacak hakkının bir kısmı, bir parçası değildir. Asıl borca bağlı, asıl borç mevcut ve geçerli olduğu sürece geçerli olup, asıl alacak ile birlikte doğar, varlığını sürdürür, onunla birlikte sona ererler.
Borcu sona erdiren en önemli neden, tarafların kendilerine yüklenen edimleri ifa etmeleridir. Genel olarak ifa, borçlanılmış edimin yerine getirilmesi suretiyle alacaklının tatmin edilerek borcun sona erdirilmesidir. Kural, asıl borç sona erdiğinde, bu borca bağlı fer’i borçların da sona ereceğidir. Bu sonuç, ek bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden gerçekleşir.
Ne var ki, asıl borcun sona erişinde yan borçların da sona ereceğine ilişkin kural, her zaman ve her hukuksal ilişki için geçerli değildir. Bununla ilgili ayrık durumlar Borçlar Kanunu’nun 113. (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 131.) maddesinde gösterilmiş, kıymetli evrak, taşınmaz rehni ve konkordato bu kuralın dışında tutulmuştur.
Ayrıca, evvelce işleyen faizleri talep hakkının saklı tutulması (ihtirazi kayıt) veya saklı tutulduğunun hal ve koşullardan çıkartılması kaydıyla, ödenmemiş faizlerin istenebilme hakkı ortadan kalkmamakta, asıl borç ifa veya sair bir suretle son bulmuş olsa bile, borcun fer’isi olan faiz varlığını sürdürmekte ve alacaklı bunları talep edebilme hakkını yitirmemektedir.
İhtirazi kayıt; “muayyen haklarını kullanmak hususunda serbestisini muhafaza etmek isteyen tarafın bu husustaki vaki beyanı” olarak tanımlanabilir. İhtirazi kayıt ileri sürmeye yönelik hak, başka bir hakkı koruyucu nitelikte olup, koruduğu hak, asıl alacağa bağlı olan ve henüz ifa edilmeyen yan edimlere ilişkin haklardır.
İhtirazi kayıt ileri sürme hakkının kullanılmaması ile, alacaklının korunan bu haklarını talep etmesi engellenmiş olur. Bu engellenme itiraz niteliğinde bulunmaktadır. Alacaklının, bu hakkını kullanmakla korumak istediği hakları korunmuş olmakta, bu irade kullanılmaz ise, korunmak istenen (fer’i nitelikte) hak düşmektedir.
Bu önkoşul, ifadan önce ya da en geç ifa anında kullanılmalıdır. Alacaklının, en geç ifa anında derhal, ifanın tam olarak yapılmadığına ilişkin çekinceye dair iradesini, borçlu tarafa bildirmemesi, alacaklının borçlu tarafından yapılmayan ifaların yapılmasına ilişkin talebinden zımnen feragat ettiği anlamını taşımaktadır. Alacaklının ihtirazi kayıt ileri sürmemesi, karşı tarafın ifasını ve ifaya ilişkin davranışı ile ortaya koyduğu iradesini kabul ettiği anlamına gelecektir.
Hareketsizlik hiçbir zaman ihtirazi kayıt ileri sürüldüğünü göstermez ve bu yolda bir karine oluşturmaz.
Borçlar Kanunu 113. maddede (6098 sayılı Kanun md.131) ayrıca; “…veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz…” ifadesi yer almaktadır. Buna göre, alacaklı açıkça ihtirazi kayıt hakkını ileri sürmese bile, yaptığı eylem ve işlemlerden bu hakkını kullanmak istediği sonucu çıkarılabiliyorsa, bu hakkın kullanıldığının kabulü gerekecektir. “Hal icabı” kavramı değerlendirilirken kuşkusuz, somut olayın özellik ve gerekleri dikkate alınmalıdır.
Burada önemli yön, alacaklının hangi eylem ve işlemlerinin, bu hakkı kullanmak istediği şeklinde yorumlanması gerektiğidir. İfade edilmek istenen husus, somut olayın niteliğinin, para borcunun son bulmasına karşılık, işlemiş faiz borcunun devamını gerektirmesidir. Alacaklının, asıl borç konusu para alacağını tahsil ederken, işlemiş faizleri talep hakkını saklı tuttuğunu beyan etmediği veya bu durum “hal ve koşullardan çıkartılmadığı” takdirde ise, yukarıda belirtilen yasal ilke uyarınca, asıl borç son bulmakla, faiz alacağı da son bulacaktır.
Yargılama hukukunun genel bir kuralı olarak, belli bir hukuk kuralına dayanarak hak elde etmek isteyen taraf, bu kuralın uygulanabilmesi için gerekli koşulların varlığını ispat etmekle yükümlüdür. Davacı (alacaklı), ihtirazi kayıt ileri sürdüğünü, ya da, durumun gereğinden bu hakkını kullandığının anlaşılması gerektiğini ispat etmekle yükümlüdür.
Somut olayda; davacının, dava dilekçesi ekinde Kuruma yönelik yazmış olduğu tedavi giderlerini faizi ile birlikte talep ettiğine yönelik dilekçenin Kuruma ne zaman intikal ettiğine ve kesinleşen mahkeme kararı gereğince davacıya ödenen tedavi giderlerinin asıllarının ne zaman ödendiğine dair dosyada delil mevcut değildir. Borçlar Kanunu’nun 113. maddesi anlamında, en geç bu tarihe kadar faiz hakkının saklı tutulduğuna ilişkin ihtirazi kayıt içeren talebinin Kuruma iletilmesi gerekir. Bu nedenle davacı dilekçesinin Kuruma ne zaman intikal ettiği ve Kurum tarafından ne zaman ödeme yapıldığı araştırılmadan eksik inceleme ile karar verilmiş olması isabetsizdir. Mahkemece, belirtildiği şekilde faiz istemine ilişkin açık talep içeren dilekçenin Kuruma intikal tarihi ve Kurumca asıl alacağın ödeme tarihi ve tutarı Kurum ve Banka kayıtlarından araştırılarak sonucuna göre karar verilmelidir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 19.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.