YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/23587
KARAR NO : 2014/8917
KARAR TARİHİ : 17.04.2014
Mahkemesi :Denizli 3. İş Mahkemesi
Tarihi :11.10.2013
No :2012/506-2013/596
Dava, Alman R. Sigortasına giriş tarihinin Türkiye’de sigorta başlangıç tarihi olduğunun ve borçlanmasının 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin tespiti istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Alparslan Koçak tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
İnceleme konusu olayda; 11.12.2006 tarihli borçlanma talebine istinaden 18.05.1988 – 10.12.1996 tarihleri arasındaki Almanya süresini 1479 sayılı Kanun kapsamında Bağ-Kur (5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi) statüsünde 3201 sayılı Kanun uyarınca borçlanan ve borçlanma bedelini 21.12.2006 tarihinde davalı Kuruma ödeyen davacı, borçlanmasının 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında kabul edilmesi gerektiğinin ve Alman R. Sigortasına giriş tarihi esas alınarak yurtiçi sigorta başlangıç tarihinin 18.05.1988 olduğunun tespitine karar verilmesini istemiş; Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
1- Davacının borçlanma talep ve ödeme tarihinde yürürlükte bulunan (5754 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi) 3201 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin 2’nci bendi uyarınca; Türkiye’ye döndükten sonra yurtdışında geçen hizmetlerini borçlanmak isteyenlerin müracaat tarihinde çalışmakta olanlar, çalışmakta oldukları sosyal güvenlik kuruluşa borçlanabilirler.
Öte yandan; 17.04.2008 tarihli 5754 sayılı Kanunun 79’uncu maddesiyle değişik 3201 sayılı Kanunun 3’üncü maddesi “Bu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilenler ile yurt dışında çalışmakta iken veya yurda kesin dönüş yaptıktan sonra ölenlerin Türk vatandaşı olan hak sahipleri sigortalının Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması yoksa Sosyal Güvenlik Kurumuna, Türkiye’de çalışması varsa en son tabi olduğu sosyal güvenlik kuruluşuna müracaat etmek suretiyle bu Kanunla getirilen haklardan yararlanırlar…” hükmünü içerirken; yine aynı Kanunla 3201 sayılı Kanunun 5’inci maddesine 4’üncü fıkra hükmü olarak eklenen ek fıkra ile de; “Yurtdışı hizmet borçlanmasına ait süreler 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre hangi sigortalılık haline göre geçmiş sayılacağının belirlenmesinde; Türkiye’de sigortalılıkları varsa borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılıkları yoksa aynı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilir.” hükmü getirilmiştir.
Anılan 5754 sayılı Kanun ile, 3201 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve getirilen ek düzenlemelere birlikte bakıldığında; başvurulacak kuruluşların belirlenmesinde, eski 3’üncü maddede öngörülen değişik hallerden tümüyle vazgeçilmiş ve sadece, Türkiye’de sigortalılıkları varsa borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılıkları yoksa aynı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak değerlendirileceği öngörülmüştür. Anılan düzenlemeyle, Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması bulunmayan kişilerin, 3201 sayılı Kanuna dayalı borçlanma sürelerinin 5510 sayılı Kanunun 4/1-b kapsamında sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi gerekecektir. Yani kişinin yurtiçinde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi sigortalılığı var ise talep tarihi itibariyle en son sigortalılık haline göre 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanma yapacaktır.
Somut olayda; davacının Türkiye’ye döndükten sonra 05.03.2003 – 22.11.2004 tarihleri arasında isteğe bağlı, 22.11.2004 tarihinden itibaren ise zorunlu 1479 sayılı Kanun kapsamında Bağ-Kur sigortalısı olması nedeniyle 11.12.2006 tarihli borçlanma başvurusu uyarınca Bağ-Kur’a (5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi kapsamında) 21.12.2006 tarihli ödemeyle borçlandığı anlaşıldığından; aynı borçlanma süresinin 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında kabul edilmesi mümkün değildir. Ancak, her ne kadar dava dosyasında yer almıyor ise de; davacının 25.12.2012 tarihinde yeniden borçlanma başvurusunda bulunduğu iddia edilmiş olup, 01.11.2012 tarihinden itibaren bu defa 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında sigortalılığı bulunduğu nazara alınarak borçlanmaya esas başkaca süresi bulunması halinde bu süreleri anılan sigortalılık statüsünde borçlanması mümkün bulunmaktadır. Bu nedenle davacının iddiaya konu borçlanma talebi de getirtilerek, borçlanma yapacağı sigortalılık statüsünün tespitine karar verilmesi gerekir.
2- Uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılık süresini düzenleyen 5510 sayılı Kanunun 38’inci madde hükmü; malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin başlangıcını; sigortalının, 5417, 6900, 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20’nci maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu Kanuna tâbi olarak malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği tarih olarak kabul edileceğini; kanunun uygulanmasında 18 yaşından önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların sigortalılık süresinin, 18 yaşının ikmal edildiği tarihte başlamış olacağını, bu tarihten önceki süreler için ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin, prim ödeme gün sayısı hesabına dahil edileceğini öngörürken, Uluslararası sosyal güvenlik sözleşme hükümlerinin saklı bulunduğu ifade edilmiştir.
Öte yandan, Anayasamızın 90/son maddesi uyarınca, yöntemince yürürlüğe konulmuş Uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde olduğu gibi, normlar hiyerarşisi yönünden uluslararası sözleşme kurallarına uygulamada yasal güç tanınmakta ve bu kuralların uygulanma önceliği de bulunmaktadır.
10.04.1965 tarihli resmi gazetede yayımlanarak 01.11.1965 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin uzun vadeli sigorta kollarından olan “malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları(aylıkları)” başlıklı beşinci bölümde düzenlenen konuya ilişkin Ek Sözleşmenin 29’uncu maddesi “Türk Sosyal Sigorta Mercii için aşağıdaki hususlar geçerlidir: …Bir kimsenin Türk sigortasına girişinden önce bir Alman R. sigortasına girmiş bulunması halinde, Alman R. Sigortasına girişi, Türk Sigortasına giriş olarak kabul edilir…” hükmünü öngörmüştür.
Anılan Uluslararası sözleşme hükmü ile, sözleşme hükmünün düzenlendiği bölüm birlikte değerlendirildiğinde; bir kimsenin Türk sigortasına girmeden önce, sözleşme hükmü kapsamında, malüllük, yaşlılık ve ölüm Sigortalarından Alman R. sigortasına girmiş bulunması halinde, R. sigortasına giriş tarihinin, Türk sigortasına giriş tarihi olarak kabul edilmesi gerekecektir.
Somut olayda; dava dosyası içerinde yer alan 31.07.2006 günlü Alman Sigorta Kurumuna ait sigorta hesap cetvelinde; davacının 01.09.1987 – 22.06.1991 tarihleri arasında “Schulausbildung (okul eğitimi)”, 02.09.1992 – 30.06.1993 tarihleri arasında “Pflichtbeitrage berufliche Ausbildung (mesleki eğitimden dolayı zorunlu prim süresi)” kaydının bulunması karşısında; anılan sigorta hesabındaki kayıtlı sürenin, yukarıda bahsedilen Uluslararası sözleşme hükmü kapsamında, uzun vadeli sigorta kollarından olan malullük, yaşlılık ve ölüm Sigortalarından Alman R. Sigortasına giriş niteliğinde bir sigortalılık süresi olup olmadığı usulünce araştırılmalıdır. Yapılacak araştırma neticesi, R. sigortası kapsamında bulunmadığının anlaşılması halinde, Türk-Alman Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin sigorta başlangıcına dair yukarıdaki sözleşme hükmünün uygulanmasını gerektirecek nitelikteki R. sigortasına giriş tarihi belirlenmeli ve böylece davacı istemi bu çerçevede yeniden değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma gerekir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yöneleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 17.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.