Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/23437 E. 2014/201 K. 14.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/23437
KARAR NO : 2014/201
KARAR TARİHİ : 14.01.2014

Mahkemesi : Pazarcık Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 13.03.2012
No : 2011/833-2012/144

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
05.02.1993 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucunda sürekli işgöremezlik durumuna giren sigortalıya, 21.10.2008 tarihinde onaylanan gelir bağlama kararıyla bağlanan peşin değerli gelir ile, sigortalı için 05.09.2008 tarihinde sarf edilen tedavi giderinin 506 sayılı Kanunun 26. maddesi uyarınca davalılar işveren iş ortaklığı ve 3. kişi aleyhine açılan davada, davalıların cevap süresi içerisindeki zamanaşımı ilk itirazlarına istinaden Mahkemece kaza tarihinden itibaren 10 yıllık dava açma süresi geçtiğinden bahisle davanın esasına ilişkin araştırma yapmadan, davanın reddine dair hüküm kurulmuştur.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 26. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26. maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı, ya da, hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş ise de;Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra, 506 sayılı Yasaya dayalı olarak işverenler aleyhine açılan rücuan tazminat davalarında; süregelen mevcut uygulama dışında, herhangi bir etkileşim ve değişim öngörülmediğinden, Borçlar Kanununun 332/I maddesinde belirtilen işçi-işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2. fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu, 26/I maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, süregelen eski uygulamalar gibi, işverenler açısından Borçlar Kanununun 125. maddesine göre belirlenmesi gerektiğine; ayrıca, zararlandırıcı sigorta olayına neden olan 3. şahıslar yönünden ise, Borçlar Kanunun 60. maddesinde öngörülen haksız fiil zamanaşımına tabii olduğunda tereddüt yoktur.
Bu arada, zamanaşımının başlangıcı konusuna gelince; 506 sayılı Yasada zamanaşımının (özel olarak)düzenlenmediği düşünüldüğünde; genel hükümler çerçevesinde çözüm arama gereği vardır. Gerçekten, Borçlar Kanunun 128. maddesinde: “zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu zamanda başlar” denilmektedir. Kurum açısından alacak hakkı; tedavi gideri ile, geçici iş göremezlik ödemeleri yönünden ,sarf ve ödemenin yapıldığı tarihte muaccel hale geleceği, sürekli iş göremezlik geliri yönünden ise; bağladığı gelirin yetkili organ tarafından onaylandığı tarihte ödenebilir hale geleceğinden, muacceliyet’in onay tarihi olacağı açıktır. O halde, 26. maddeye ilişkin davalarda zaman aşımı; masraflar için sarf, gelirler için ise, ilk peşin sermaye değerinin başlangıçtaki gelir bağlama onay tarihinden başlatılmalıdır.
Yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı irdelenmeli, tedavi giderinin meydana gelen kaza olayı ile illiyet bağı araştırılmalı, davanın esasına girilerek yapılacak değerlendirme sonucunda elde edilecek kanaate göre karar verilmelidir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 14.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.