Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/23125 E. 2014/17991 K. 19.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/23125
KARAR NO : 2014/17991
KARAR TARİHİ : 19.09.2014

Mahkemesi : Van İş Mahkemesi
Tarihi : 17.09.2013
No : 2012/209-2013/363

Davacı, Kurum işleminin iptali ile Kuruma borçlu olmadığının tespitini, 01.07.2004 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitini, ödenmeyen yaşlılık aylıklarının yasal faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Yapılan incelemede; davacı adına 01.07.2004 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlandığı, ardından, Kurum müfettişliğince düzenlenen 12.12.2006 tarihli rapor ile; 22.09.1998- 30.01.2001 yılları arasındaki döneme ilişkin olarak, 17.04.2001 tarihinde davacının hesabına 27 adet hayali prim yüklemesinin yapıldığının tespiti ve bu ödemeleri gösteren vezne icmallerine rastlanılmaması nedeni ile yapılan 27 adet prim yüklemesi geçersiz sayılarak, davacı adına 01.07.2004-25.11.2006 tarihleri arası döneme ilişkin 15.464,00 TL borç tahakkuk ettirilerek, davacıya bağlanan yaşlılık aylığı ve sağlanan sağlık yardımı iptal edilmiştir.
Anayasamızın 141. maddesinde, yargılamanın aleniyeti ilkesi benimsenmiştir. Bunun anlamı yargılama açık olarak yapılacak ve yargılamanın sonunda verilen karar da açıkça belirtilecektir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 149. (HMK’nun 28.) maddesinde de bu husus belirtilmiştir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 381. (HMK’nun 294.) maddesi gereğince mahkeme, hazır olan tarafları iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Kararın tefhimi en az aynı Kanunun 388. (HMK’nun 297.) maddesinde belirtilen hüküm sonucunun tutanağa geçirilerek okunması suretiyle olur.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388/1-3. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c. maddesinde, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiği açıklanmıştır.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesinde:
“Karar aşağıdaki hususları kapsar:
1.Kararı veren mahkeme ile hakim veya hakimlerin ve tutanak katibinin ad ve soyadları ve sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa kararın hangi sıfatla verildiği,
2.Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adresleri,
3.İki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep,
4.Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi,
5.Kararın verildiği tarih ve hakim veya hakimlerin ve tutanak katibinin imzaları,
Hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmü yer almaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinde ise:
“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a)Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b)Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç)Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d)Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Yine Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 389. (HMK’nun 298.) maddesinde de hüküm kısmında iki tarafa yükletilen hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunluluğu tekrarlanmıştır. Bu hükümden anlaşılacağı gibi, mahkeme hükmünü gerekçesi ile birlikte tam olarak yazmış olsa bile, bunu duruşma tutanağına tamamen yazdırması ve okunması gerekir. Bir başka ifade ile mahkeme hükmünün hukuki varlık kazanabilmesi için onun tefhim edilmesi, verilen kararla, ne şekilde tefhim edildiğinin duruşma tutanağına yazılması zorunludur. Aynı maddenin son fıkrası gereğince de zorunlu nedenlerle yalnız hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın sonradan belli bir süre içinde yazılması mümkündür.
Kısa karar, bir davayı sona erdiren (Niha-i) temyizi mümkün olan son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Asıl olan kısa karardır. Bu gibi hallerde de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388. (HMK’nun 297.) maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren kısa karar ile daha sonra yazılan gerekçeli kararında buna uygun olarak düzenlenmesi gereklidir. (10/04/1992 gün ve 7/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı) Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 2011/21-23E 268 K, 2012/6-97 E 203 K , 2012/10-149 E 291K sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Mahkemece, kısa kararda salt “Davanın kabulüne” denilerek, infazı kabil olmayan bir hüküm kurulduğu, gerekçeli kararda ise, “1-Davanın kabulüne, a- Davalı kurum işleminin iptaline, b- Davacıya 13/05/2010 tarihinden itibaren yaşlılık sigortasına bağlı tüm hakların verilmesine ve tanınmasına, c- Davacının 13/05/2010 tarihi itibarıyla yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine, d- Davacının prim borcu bulunmadığının tespitine, e- Davacının diğer taleplerinin reddine,” denilerek, 13.11.2006 tarih ve 38459 sayılı Kurum işleminin iptaline karar verilerek ve davanın kabulüne denilerek daha sonraki bir tarihin esas alınıp hüküm kurulması sonucu kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulduğu görülmektedir. Kamu düzeni ile ilgili ve emredici nitelikte bulunan yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere aykırı şekilde, hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı ve davalı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 19.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.