YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/22227
KARAR NO : 2014/6851
KARAR TARİHİ : 25.03.2014
Mahkemesi : Ankara 5. İş Mahkemesi
Tarihi : 23.09.2013
No : 2013/851-2013/1217
Davacı, Alman R.sigortasında 18 yaşını ikmal ettiği tarihinin 5510 sayılı Yasanın 4/1-a kapsamında Türkiye’de ilk sigortaya giriş tarihi olarak kabul edilmesi gerektiğinin tespitini istemiştir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılık süresini düzenleyen 5510 sayılı Kanunun 38’inci madde hükmü; malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin başlangıcını; sigortalının, 5417, 6900, 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20’nci maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu Kanuna tâbi olarak malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği tarih olarak kabul edileceğini; kanunun uygulanmasında 18 yaşından önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların sigortalılık süresinin, 18 yaşının ikmal edildiği tarihte başlamış olacağını, bu tarihten önceki süreler için ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin, prim ödeme gün sayısı hesabına dâhil edileceğini öngörürken, Uluslararası sosyal güvenlik sözleşme hükümlerini saklı tutmuştur.
Kaldı ki; Anayasamızın 90/son maddesi uyarınca, yöntemince yürürlüğe konulmuş Uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde olduğu gibi, normlar hiyerarşisi yönünden uluslararası sözleşme kurallarına uygulamada yasal güç tanınmakta ve bu kuralların uygulanma önceliği bulunmaktadır.
Konuya ilişkin 10.04.1965 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak 01.11.1965 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin uzun vadeli sigorta kollarından olan “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları(aylıkları)” başlıklı beşinci bölüme 02.11.1984 tarihinde imzalanıp 05.12.1985 tarihli 3241 sayılı Yasayla onaylanıp yürürlüğe giren Ek Sözleşme ile getirilen sözleşmenin 29’uncu maddesinin 4’üncü bent hükmüne göre, bir kimsenin Türk sigortasına girişinden önce, bir Alman R.Sigortasına girmiş bulunması halinde, Alman R.Sigortasına giriş tarihi, Türk Sigortasına giriş tarihi olarak kabul edileceği açıkça ifade edilirken; aynı bölümde düzenlenmiş 27’inci madde hükmü ise, her iki akit taraf mevzuatına göre nazara alınabilecek sigortalılık sürelerinin varlığı halinde, uygulanacak mevzuata göre yardım hakkının doğmasında, diğer akit taraf mevzuatına göre geçen ve aynı zamana rastlamayan, hesaba dahil edilebilir nitelikteki sigortalılık sürelerinin de nazara alınacağını; sigortalılık sürelerinin hangi ölçüde hesaba dahil edilebileceğini ise, hesaba dahil edilebilirliğini tayin eden mevzuata göre tespit edileceği ifade edilmiştir
Nitekim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yurt dışında geçirdikleri çalışma sürelerinin sosyal güvenlikleri açısından değerlendirilebilmesi amacıyla 22.05.1985 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş bulunan 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunla, Türk vatandaşlarının yurt dışında 18 yaşını doldurduktan sonra, Türk vatandaşı iken geçen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu Kanunda belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri halinde, bu Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirileceğini öngörmüştür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 13.2.2002 tarih 2002/10-21 E., 2002/70 K. sayılı anılan kararında belirtildiği üzere; Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 29’uncu maddesinin 4’üncü bendinde, “Bir kimsenin Türk sigortasına girişinden önce bir Alman R.Sigortasına girmiş bulunması halinde, Alman R.Sigortasına girişi, Türk sigortasına giriş olarak kabul edilir.” Hükmüne yer verilmiş ise de, bu hüküm, sözleşmenin 27’inci ve 29’uncu maddeyle bir bütün olarak yorumlanmadıkça tek başına uygulanamaz. Nitekim 29’uncu maddenin 3’üncü bendinde, 27’inci maddeye yollamada bulunularak, “…ancak, sözleşmenin 27’inci maddesine göre bir aylık veya gelir talep etme hakkının mevcut olması halinde, aşağıdaki hükümler uygulanır.” denilmektedir. Kaldı ki, sözleşme hukukunda, sözleşme bir bütün olarak yorumlanıp aleyhe ve lehe olan hükümler birlikte uygulanır. Bu ilke, özel hukuk sözleşmelerinde olduğu gibi sosyal güvenlik sözleşmeleri bakımından da geçerlidir.
Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, anılan sözleşme hükmünün uygulanabilmesi, Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında imzalanan sosyal güvenlik sözleşmesi kapsamında, Türkiye’de sigorta başlangıcına esas olan Alman R.Sigortasına giriş tarihinin, 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanılması ile mümkündür.
Unutulmamalıdır ki, Alman R.Sigortasına giriş tarihinin Türk sigorta başlangıcı olarak kabulü özünde söz konusu tarih itibariyle bir gün çalışıldığının kabulü anlamını da taşımaktadır. Bu nedenle, Türk sigorta başlangıcı olarak kabul edilen tarihe ilişkin sürenin fiilen borçlanılmış ve Türk sosyal güvenliği bakımından değerlendirilebilir hale getirilmiş olmasını aramak, yerinde olacaktır.
Eldeki davada; 16.12.1965 doğumlu davacının Alman R.sigortasında 18 yaşını ikmal ettiği tarihinin 5510 sayılı Yasanın 4/1-a kapsamında Türkiye’de ilk sigortaya giriş tarihi olarak kabul edilmesi gerektiğinin tespitini istemiştir. Mahkemece, davacının sigorta başlangıç tarihinin 16.12.1983 olduunun tespitine yönelik hüküm kurulmuştur. Davacının 20.08.2013 tarihli Almanya Ülkesine ait Hizmet Cetvelinde, mahkemece sigorta başlangıç tarihi olarak kabul edilen 16.12.1983 tarihini kapsayan herhangi bir bildirim bulunmamaktadır. Davacının, kurumdan celbedilen, yurtdışı borçlanmaya ilişkin şahsi dosyasından, da vacının 18.04.2013 varide tarihli yurtdışı borçlanma talep dilekçesi ile 3201 sayılı Yasa kapsamında borçlanma talep ettiği, 16.05.2013 tarihli sigortalılık sorgu ekranı çıktısında davacının SSK sicil numarası ve Bağ-Kur numarası olduğu, dava dilekçesi ekindeki belgelerden Kurumun davacıya 16.12.1983 – 31.12.1999 tarihleri arası 5775 gün üzerinden bağ kur sicil numarası tahsis edilerek 54.631,50 TL borç tahakkuku yapıldığı, Kurumun 24.05.2012 tarihli yazısi ile davacıdan tahakkuk ettirilen borcun 3 aylık süre içerisinde ödenmesine yönelik Bağ-Kur sicil numarası davayı hitaben bildirim bulunduğu, Ziraat bankasına ait 10.07.2012 tarihli dekontta davacı tarafından yurtdışı borçlanma bedeli olarak T.C. Kimlik numarası belirtilirek 47.300,00 TL kurum hesabına yurtdışı borçlanma açıklaması bulunduğu, mahkemece, davacı tarafından süresinde ödeme yapılıp yapılmadığı, yurtdışı borçlanma talep tarihinden Türkiye’deki en son sigortalılığının 5510 sayılı Yasanın 4/1-a ya da 4/1-b kapsamında olup olmadığı kurumdan araştırılmadığı görülmüştür.
Mahkemece, borçlanma yapılmadan sigorta başlangıcına karar verilemeyeceği hususu ile, davacının Türkiye’de sigortalılık kayıtları ve yukarıda bahsedilen Uluslararası Ek Sözleşme hükmü kapsamında, davacının 18 yaşını ikmal ettiği, uzun vadeli sigorta kollarından olan malüllük, yaşlılık ve ölüm Sigortalarından Alman R.sigortasına giriş niteliğinde bir sigortalılık süresi olması gerektiği gözetilerek, kurum tarafından tahakkuk ettirilen yurtdışı borçlanma tutarını süresinde ödeyip ödemediği, borçlanma tutarının ödenmemesi halinde yurtdışı borçlanma tutarının davacı tarafa yöntemine uygun şekilde verilecek mehille, yurtdışı borçlanma talep tarihinden önceki en son Türkiye’deki sigortalılık kapsamında öngörülen sigortalılık niteliğinde olmak üzere davacının 18 yaşını ikmal ettiği Alman R.sigortasına giriş tarihini içerecek şekilde yurt dışı borçlanması usulünce sağlanmalı ve borçlanmanın varlığı halinde, sigorta başlangıcına hükmedilmelidir.
Şüphesiz, 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanılmamış olsa bile, sözleşmede bahsedilen sigorta başlangıcı hükmü, kısmi sözleşme aylığında nazara alınabilecektir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma gerekir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 25.03.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.