Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/21773 E. 2014/6261 K. 19.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/21773
KARAR NO : 2014/6261
KARAR TARİHİ : 19.03.2014

Mahkemesi : Ankara 6. İş Mahkemesi
Tarihi : 10.06.2013
No : 2011/797-2013/617

Dava, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesine dayalı hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Davalı işverene ait 175881 ve 223615 sicil numaralı işyerlerinde 01.12.1989 ve 01.07.1993 tarihlerinde çalışmaya başladığı yönünde hakkında işe giriş bildirgeleri düzenlenerek 01.12.1989 – 28.02.1990, 01.07.1993 – 08.07.1993 dönemlerinde adına tam gün üzerinden eksiksiz bildirimleri gerçekleştirilen davacı murisi sigortalının, dava dışı farklı işverene ait işyerinden ise 10.06.1990 günü işe girdiğine ilişkin bildirge hazırlanıp 10.06.1990 – 01.07.1990 tarihleri arasında 15 günlük bildiriminin bulunduğu anlaşılmakta olup 28.02.1990 – 10.06.1990 ve 01.07.1990 – 01.07.1993 dönemlerinde hizmet akdine tabi olarak geçen ve davalı Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkin davada mahkemece yapılan yargılamada kanıtlanamadığı gerekçesiyle istem reddedilmiştir.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesinde, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış olup, anlaşılacağı üzere çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden bu maddeyle getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Buna göre; ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Bununla birlikte önemle vurgulanmalıdır ki, değinilen kuralın tek istisnası, kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleşen hizmete ilişkin olarak, Kuruma aktarılmasa dahi işveren tarafından ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapılması olgusudur. Bir başka anlatımla, sözü edilen niteliğe sahip işyerinde çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin de belgelere dayandırılması asıl olduğundan, yukarıda açıklanan durumların hiçbiri gerçekleşmemiş olsa da Kuruma aktarılmamasına karşın işverence ilgiliye ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapıldığı takdirde hak düşürücü süreye ilişkin hüküm uygulanamaz. Belirtilmelidir ki, uygulama yapılırken, hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak beş yıllık sürenin hesaplanması gerekmektedir.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde; 01.12.1989 günü başlayan hizmetin 1990 yılının Haziran ayında dava dışı farklı işverene ait işyerindeki çalışma olgusu ile kesintiye uğradığı anlaşılmakla 31.12.1993 tarihinden itibaren yasal hak düşürücü süre içerisinde açılmadığından 01.07.1990 – 01.07.1993 dönemine ilişkin istemin hak düşürücü süreye uğradığı belirgin olup diğer taraftan, mahkemece bilgi ve görgüsüne başvurulan tanıkların aydınlatıcı net anlatımları ile tüm dosya içeriğine göre 28.02.1990 – 10.06.1990 dönemine ilişkin çalışma iddiasının kanıtlandığı da açıktır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme, yanılgılı değerlendirme ve hatalı gerekçeyle davanın tümden reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davacıya geri verilmesine, 19.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.