YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/21184
KARAR NO : 2014/5601
KARAR TARİHİ : 13.03.2014
Mahkemesi : Gebze 2. İş Mahkemesi
Tarihi : 20.06.2013
No : 2010/35-2013/449
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, davalılar Kadir K. ile T. Madencilik Petrol Ürn. İnş. Gıda Trz Paz. Ltd. Şti. yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davalılar SGK Başkanlığı ile K. Denizcilik Gemi Acenteliği İnş. Taş. San. ve Tic. Ltd. Şti. yönünden ise davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalılardan SGK Başkanlığı ile K. Denizcilik Gemi Acenteliği İnş. Taş. San ve Tic Ltd Şti vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Yusuf Şahan Kırca tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur.Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde, re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
506 sayılı Kanunun ”Üçüncü kişinin aracılığı” başlıklı 87 nci maddesi hükmünde, aracı, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişi olarak tanımlanmış, sigortalıların üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işverenin de sorumlu olacağı belirtilmiştir. Maddede “aracı” olarak nitelenen üçüncü kişi, gerek mevzuatta, gerekse öğreti ve yargı kararlarında; alt işveren, tali işveren, taşeron, alt müteahhit, alt ısmarlanan gibi adlarla anılmaktadır. Aracı kavramı, her şeyden önce, asıl işverenin varlığını, bir başka işverenin asıl işverene ait işin bir bölümünü yapmayı üstlenmesini ve asıl işverene ait iş yerinde veya iş yerinin bir bölümünde iş alanın kendi adına sigortalı çalıştırmasını gerektirir. Asıl işverenle aracı arasındaki ilişki taşıma, eser ve benzeri sözleşmelere dayanabilir ise de, hiç bir şekilde hizmet akdi unsurları bulunmamalıdır. Burada önemli olan yön, asıl işverene ait işin bir bölümünün aracı tarafından görülmesidir. Aracı kavramının belirleyici özelliği, asıl işverene ait işten bir bölüm iş alınması ve bu işte kendi adına sigortalı çalıştırılmasıdır.
506 sayılı Kanunun 4. maddesinde ise, “sigortalıları çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler” işveren olarak tanımlanmıştır. ”çalıştıran” olgusu, tespiti istenen sürelere ilişkin hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen “işvereni” ifade etmektedir. Sigortalının taraf olduğu hizmet akdinin alt işverenler tarafından düzenlenmiş olması durumunda, hizmet tespitine yönelik davanın, anılan Yasanın 79/10. maddesine göre, sigortalıyı fiilen çalıştıran işverenlere yöneltmesi gerekir.
Bu hüküm ile asıl işverenin bu Kanun bakımından söz konusu çalışma ilişkisi çerçevesinde, alt işverenin işçilerine karşı olan bütün ödevlerinden sorumlu tutulmasındaki gaye, gerek sigortalıların, gerekse sigortalılara verilecek sosyal güvenlik haklarını uygulayan Sosyal Sigortalar Kurumunun hak ve alacaklarını güvenceye almaktır.Asıl işveren-alt işveren ilişkisinde yasa koyucu konuyu işçi yararı yönünden ele almış ve her iki işvereni, alt işverenin işçilerine karşı birlikte sorumlu tutmuştur.
Alt işveren, asıl işverenin vekili durumunda değildir. Asıl işverenle arasında istisna, kira, taşıma vb. sözleşme vardır ve yüklendiği işi asıl işveren adına değil, kendi adına ve hesabına, ayrı bir işveren olarak kendi işçileri ile yapmaktadır.
Alt işveren ilişkisinde, asıl işverenin, alt işveren ile birlikte alt işverenin işçilerine karşı müteselsil sorumluluğu vardır. Alt işverenin işçileri, alt işverenin ödemekten kaçındığı ücretlerini veya iş kazasından doğan tazminat alacaklarını asıl işverenden isteyebilirler. Asıl işverenle alt işveren, aralarında yaptıkları anlaşmayla bu kuralı bertaraf edemezler.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 2010/21-739E-2011/5 K. ve 2011/21-280 E-2011/3161 K. sayılı kararında da belirtilmiştir.
Davalı SGK Başkanlığının 05.02.2010 tarihli yazı cevabında, davalı T. Madencilik Petrol Ürn. İnş. Gıda Trz Paz. Ltd. Şti.’ne ait işyeri dosyasından davalı K. Denizcilik Gemi Acenteliği İnş. Taş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin 19.07.2007 tarihi itibariyle taşeron kaydının yapıldığı ve faaliyetinin de halen devam ettiğinin bildirildiği anlaşmıştır.
Bu açıklamalar ışığında, davalı T. Madencilik Petrol Ürn. İnş. Gıda Trz Paz. Ltd. Şti ile davalı K. Denizcilik Gemi Acenteliği İnş. Taş. San. ve Tic. Ltd. Şti. arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin mevcut olduğu gözetilerek, doğacak prim ve vs. alacaklardan asıl işveren olan T. Madencilik Petrol Ürn. İnş. Gıda Trz Paz. Ltd. Şti’nin de müteselsilen sorumluluğu, hizmet tespiti hususunda da alt işveren olan K. Denizcilik Gemi Acenteliği İnş. Taş. San. ve Tic. Ltd. Şti’nin sorumlu olduğu doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu davalı T. Madencilik Petrol Ürn. İnş. Gıda Trz Paz. Ltd. Şti. yönünden karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verilmiş olması, usule ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2-) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 74’üncü maddesinde, Medeni Kanun ile belirtilen hükümler saklı olmak üzere, hakimin her iki tarafın iddia ve savunmalarıyla bağlı bulunduğu, ondan fazlası veya başka bir şey hakkında karar veremeyeceği belirtilmiş, 01.10.2011 günü yürürlüğe girerek 1086 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Taleple bağlılık ilkesi” başlığını taşıyan 26’ncı maddesinde de, hakimin, tarafların istem sonuçlarıyla bağlı olduğu, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği açıklanmış olmakla, hukuk yargılamasına “istemle bağlılık” ilkesi egemen kılınmıştır.
Eldeki davada, davacı, 2008-2009 yıllarında gerçekleşen ve Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitini talep etmiş ise de; Mahkemece, talep dışına çıkılarak 09.02.2010 tarihini de kapsar şekilde tespite karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalılardan SGK Başkanlığı ile K. Denizcilik Gemi Acenteliği İnş. Taş. San ve Tic Ltd Şti vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı K. Denizcilik Gemi Acenteliği İnş.Taş.San. ve Tic.Ltd.Şti.’ne iadesine, 13.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.