YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/20876
KARAR NO : 2014/2521
KARAR TARİHİ : 12.02.2014
Mahkemesi : İstanbul Anadolu 7. İş Mahkemesi
Tarihi : 25.07.2013
No : 2011/793-2013/524
Dava, sigorta primine esas kazanç (ücret) tutarının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacının, dava dışı A.. K.. ve Av Silah İml. San. Tic. Ltdi Şti. adına kayıtlı 1037611.34 sicil nolu işyerinden, 04.01.1999-15.05.2003 döneminde; aynı şirket adına kayıtlı 1064910.34 nolu işyerinden, 16.05.2003-19.08.2006 döneminde, adına tam gün üzerinden eksiksiz bildirim ve prim ödemelerinin gerçekleştirildiği belirgin olup; davalı işveren nezdinde geçen, 04.01.1999-19.08.2006 dönemindeki gerçek sigorta primine esas kazanç tutarının tespitine ilişkin davada; mahkemece, yapılan yargılama sonunda, 04.01.1999-31.12.2006 döneminde asgari ücretin 2,89 katı ücretle çalışıldığının tespitine karar verilmiştir.
506 sayılı Kanunun 4. maddesinde, “sigortalıları çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler” işveren olarak tanımlanmıştır. ”Çalıştıran” olgusu, tespiti istenen sürelere ilişkin hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen “işvereni” ifade etmektedir. Sigortalının taraf olduğu hizmet akdinin hangi işverenler tarafından düzenlenmiş olduğu tespit edilip, hizmet tespitine yönelik davanın, anılan Yasanın 79/10. maddesine göre, sigortalıyı fiilen çalıştıran işverenlere yöneltmesi gerekir.
Husumet konusu kamu düzeni ile ilgili olup, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 116. (mülga HUMK 187.) maddesinde yer alan ilk itirazdan olmadığından davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Taraflarca ileri sürülmese dahi gerek mahkemece, gerekse Yargıtay’ca tarafların bu yönde bir savunmasının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden göz önünde tutulur.
1) Eldeki dosyada, dava dilekçesinde işveren olarak gösterilen davalı A..Silah San. Tic. Ltd. Şti ile dava dışı A..K.. ve Av Silah İml. San. Tic. Ltdi Şti.’nin birleştiklerinin ileri sürüldüğü, buna karşın anılan şirketlerin ticaret sicil kayıtlarının dosyada mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece; öncelikle, dava konusu dönemdeki gerçek işveren belirlenerek, bu bağlamda, bahse konu şirketler arasında birleşme olup olmadığı, anılan şirketlerin ortak ve yetkililerinin kimler olduğu ilgili ticaret sicil memurluğundan sorulmak suretiyle, bu şirketler arasında birleşme veya organik bir bağın bulunup bulunmadığı araştırılarak, toplanan tüm kanıtlar değerlendirildikten sonra, elde edilecek sonuca göre, hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi, isabetsiz bulunmuştur.
2-) Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun “Prime esas ücretler” başlığını taşıyan 77. maddesinin 1. fıkrası ile 5510 sayılı Kanunun “Prime esas kazançlar” başlıklı 80. maddesinin birinci fıkrasında, sigortalıların prime esas kazançlarının nasıl belirleneceği açıklanmıştır. Diğer taraftan 506 sayılı Kanunun 79/10. ve 5510 sayıl Kanunun 86/9. maddelerine dayalı olarak açılan bu tür hizmet tespiti davalarında kesinleşen mahkeme ilamı, işverence Kuruma verilmeyen belgelerin yerine geçecek nitelikte olduğundan hükümde ayrıca 77 ve 80. maddelere göre hesaplanacak olan 1 günlük ücretin belirtilmesi de gerekmektedir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun; 288. maddesinde, bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri belir bir tutarı geçtiği takdirde senetle kanıtlanması gerektiği, bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri, ödeme veya borçtan kurtarma (ibra) gibi herhangi bir sebeple belir bir tutardan aşağı düşse bile senetsiz kanıtlanamayacağı bildirilmiş, 289. maddesinde, 288. madde uyarınca senetle kanıtlanması gereken konularda yukarıdaki hükümler hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati durumunda tanık dinlenebileceği, 292. maddesinde de, senetle kanıtlanması zorunlu konularda yazılı bir delil başlangıcı varsa tanık dinlenebileceği açıklanarak delil başlangıcının, dava konusunun tamamen kanıtlanmasına yeterli olmamakla birlikte, bunun var olduğunu gösteren ve aleyhine sunulmuş olan tarafça verilen kağıt ve belgeler olduğu belirtilmiştir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 200 ve 202. maddelerinde de bu düzenlemeler korunmuştur.
Kuruma ödenmesi gereken sigorta primlerinin hesabında, gerçek ücretin/kazancın esas alınması gerekmekte olup, hizmet tespiti davalarının kamusal niteliği gereği, çalışma olgusu her türlü kanıtla ispatlanabilmesine karşın, ücret konusunda aynı genişlikte ispat serbestliği söz konusu değildir ve değinilen maddelerde yazılı sınırları aşan ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Ücret tutarı maddede belirtilen sınırları aştığı takdirde, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe sahip olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, sigortalının imzasını içeren aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle kanıtlanması olanaklıdır. Yazılı delille ispat sınırının altında kalan miktar için tanık dinlenebileceği gibi, tespiti istenen miktar sınırı aşsa dahi varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinlenmesi mümkündür. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.10.2010 gün ve 2010/10-480 Esas – 2010/523 Karar, 20.10.2010 gün ve 2010/10-481 Esas – 2010/524 Karar, 20.10.2010 gün ve 2010/10-482 Esas – 2010/525 Karar, 19.10.2011 gün ve 2011/10-608 Esas – 2011/649 Karar, 19.06.2013 gün ve 2012/10-1617 Esas – 2013/850 Karar sayılı ilamlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, asgari ücretin üzerinde ücret alma iddiasının öngörülen yönteme uygun kanıtlanamadığı açık olduğundan, yukarıdaki esaslar dahilinde deliller celp edilip, değerlendirildikten sonra, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
3-) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 74’üncü maddesinde, Medeni Kanun ile belirtilen hükümler saklı olmak üzere, hakimin her iki tarafın iddia ve savunmalarıyla bağlı bulunduğu, ondan fazlası veya başka bir şey hakkında karar veremeyeceği belirtilmiş, 01.10.2011 günü yürürlüğe girerek 1086 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Taleple bağlılık ilkesi” başlığını taşıyan 26’ncı maddesinde de, hakimin, tarafların istem sonuçlarıyla bağlı olduğu, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği açıklanmış olmakla, hukuk yargılamasına “istemle bağlılık” ilkesi egemen kılınmıştır.
Davaya konu, somut olayda; 04.01.1999-19.08.2006 dönemindeki gerçek sigorta primine esas kazanç tutarının tespitini isteyen davacı talebine rağmen, talep edilen süre dışını kapsayacak şekilde karar verilmesi suretiyle, mahkemece, yukarıda anılan düzenlemelere aykırık oluşturacak şekilde, taleple bağlılık ilkesinin ihlali, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı şirkete iadesine, 12.02.2014 günü oybirliğiyle karar verildi.