Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/20308 E. 2013/22514 K. 28.11.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/20308
KARAR NO : 2013/22514
KARAR TARİHİ : 28.11.2013

Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığından bahisle yersiz ödenen aylıkların istirdatı istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı SGK Başkanlığı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Hakkında verilen boşanma kararı kesinleşen davalıya, yaşamını yitiren sigortalı babası üzerinden hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle davacı Kurumca kesildiği, yersiz ödendiği ileri sürülen aylıkların yasal faiziyle birlikte kendisinden geri alınması için 24.01.2013 günü yaşamını yitiren davalıya karşı 28.01.2013 tarihinde işbu davanın açıldığı, mahkemece yapılan ilk oturumda dava koşulu eksikliği nedeniyle davanın usulden reddedildiği anlaşılmakta olup, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunun 56. maddesinin 2. fıkrasıdır.
01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 50. maddesinde, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanın, davada taraf ehliyetine de sahip olduğu belirtilmiştir. Buna göre taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneği olup, medeni (maddi) hukuktaki medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyetinin medeni usul hukukunda büründüğü şekildir. Medeni hukuktaki haklara ve borçlara sahip olma ehliyeti hak ehliyetini oluşturmakta, gerçek ve tüzel kişiler bakımından geçerli olmaktadır. Hak ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişi, davada taraf olabilme ehliyetine de sahiptir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 28. maddesinde ise, kişiliğin, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlayıp ölümle sona erdiği ve çocuğun hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde ettiği hüküm altına alınmış olup, gerçek kişilerin kişiliği ve bununla medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyeti ölümle sona erdiğinden, ölmüş kişinin taraf ehliyeti bulunmamaktadır. 04.05.1978 gün ve 4/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da, davanın açılmasından önce davalının yaşamını yitirmesi durumunda davanın reddi gerektiği ve ıslah yoluyla dahi mirasçıların katılımının sağlanamayacağı açıklanmıştır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Kanunun 114. maddesinde tarafların taraf ehliyetine sahip olmaları dava koşulları arasında sıralandıktan sonra 115. maddede, dava koşulu eksikliğini saptayan mahkemece davanın usulden reddine karar verileceği, ancak, bu eksikliğin giderilmesi olanaklı ise bunun tamamlanması için kesin süre verileceği, bu süre içinde eksiklik giderilmediği takdirde davanın usulden reddedileceği bildirilmiştir. Bununla birlikte, anılan Kanunun 124. maddesinde, bir davada taraf değişikliğinin, ancak karşı tarafın açık rızası ile olanaklı olduğu, ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebinin, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edileceği, dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakimin karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği istemini kabul edebileceği öngörülmüştür.
Bu yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede; dava tarihinden önce yaşamını yitiren davalı, taraf ehliyetine sahip olmadığından dava koşulu eksikliğinin varlığı belirgin ise de, anılan 115. ve 124. madde hükümleri karşısında, öngörülen yöntemle istemde bulunulduğu takdirde davalının mirasçılarının katılımları sağlanmak suretiyle taraf değişikliğinin yapılması olanaklı olduğu gibi, 04.05.1978 gün ve 4/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın geçerliliğinin kalmadığı da açıktır.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, söz konusu maddeler kapsamında irdeleme yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 28.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.