Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/20012 E. 2014/7618 K. 03.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/20012
KARAR NO : 2014/7618
KARAR TARİHİ : 03.04.2014

Mahkemesi :Terme 1. Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi :11.06.2013
No :2012/58-2013/438

Dava, yersiz ölüm aylıklarının tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Davacı Kurum; davalı hak sahipleri Ali ve T.. Ç.. ile hakkındaki dava ayrılarak başka esasa kaydedilen M.. Ç..’in murisi sigortalı S.. Ç..’in bir kısım 1479 sayılı Kanun kapsamında Bağ-Kur sigortalılığının sahte ve buna bağlı olarak davalılara bağlanan ölüm aylıklarının yersiz olduğundan bahisle aylıkların yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, ölüm aylıklarının bağlanması ve işlem tarihleri itibariyle davalıların yaşlarının küçük olduğu, bu nedenle iyi niyetli oldukları, “…uyuşmazlık konusu döneme ilişkin primler Kurumca tahsil edilip uzun süre kullanıldıktan sonra iptal yoluna gidilmesinin iyi niyet ve dürüstlük kurallarıyla bağdaşmayacağı gerekçeleriyle davalılar Ali ve T.. Ç.. hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.

1- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 tarihli, 2009/21-286 Esas ve 2009/328 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için, aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda bu bağlantı karşılığını, dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı, zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında ve zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmekte olup, anılan kavramların açıklanmasında yarar vardır.
Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da bu hukuki ilişki hakkında mahkemece, bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde, dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle bir hakkın, birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.

Bazı hallerde ise birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır. Bu durumda şekil bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.

Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında ise dava arkadaşlığı ihtiyaridir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57’nci maddesinde; “Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:

A) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.

B) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.

C) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.

Şu durumda; maddede açıkça sayılan dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğmuş olması hallerinde, birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 166’ncı maddesinin 4’üncü fıkrasında “davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.”, 2’nci fıkrada da; “Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır” hükmü düzenlenmiştir.

Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davanın niteliği gereği davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı şartları bulunmadığı açıktır. Ne var ki; davanın temelini oluşturan olaylar ile hukuki sebepleri aynı olduğundan birinde verilen kararın diğerini etkileyeceği dolayısıyla aralarında bağlantı bulunduğu nazara alınarak tüm hak sahipleri yönünden davaların birlikte görülmesi gerekir.

2- Alacak davası davaya konu alacağın varlığına ilişkin bir tespiti ve buna bağlı olarak tahsili hükümlerini içerir. Eldeki davadaki tespit kısmı davalılara bağlanan aylıkların yersiz olduğuna ilişkin belirlemedir.

Ayrıca davalılara ödenen ölüm aylığı şartlarının devamı durumunda kesilen aylıkların da yeniden bağlanması söz konusu olabilecektir. Bu nedenle davalılar tarafından açılmış davacı Kurum aleyhine muris sigortalının iptal edilen sigortalılığının geçerli olduğunun, aylıkların yeniden bağlanması gerektiğinin tespiti ya da Kurum işlemlerinin iptaline ilişkin davalar eldeki davanın tespite ilişkin kısmını etkilecek, söz konusu davaların açıldığının ve kesinleştiğinin anlaşılması halinde eldeki davada güçlü delil niteliğinde bulunacaktır.

3- Mahkemece aylıkların yersiz olup olmadığına ilişkin bir değerlendirme yapılmaksızın davacı Kurumun primleri tahsil ederek uzun yıllar kullandığı halde kötüniyetli olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki; muris sigortalının 27.08.1999 tarihinde öldüğü; sigortalılığına ilişkin primlerin ise hak sahipleri tarafından 2000 yılında ödenerek hemen akabinde ölüm aylığı bağlandığı anlaşıldığından davacı Kurumun primleri uzun süre kullandığından söz edilemez.

4- Mahkemece, hükme dayanak aldığı anlaşılan ve uyuşmazlığa konu dönemde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun 61’inci madde haksız yere aylık alma şeklinde gerçekleşen paraları geri vermesi uyarınca, ilke olarak, sebepsiz zenginleşenin haksız yere aylık alma şeklinde gerçekleşen paraları, geri vermesi icabeder. Ne var ki, bu geri verme borcunun kapsamı, 63’üncü madde ile belirlenmiş olup, sebepsiz zenginleşen kötü niyetli ise, iadeye ilişkin ilke çevresinde işlem yapılacak ve zenginleşmenin azaldığını savunamayacaktır. Şayet, iyi niyetli ise, iade zamanında elinde kalanla sorumlu olacak, kendisinden iade talep olunduğu andaki fazlalığı geri vermekle yetinecektir. Şu var ki, zenginleşmenin azalması veya tamamen kalkması, açıkça iddia ve ispat olunması gerekir. Böyle bir iddia ve ispat olmadıkça, zenginleşmenin azaldığı ya da kalktığı re’sen kabul edilemez ve haksız zenginleşen zenginleşmenin başında iktisap ettiği miktarla sorumlu olur.

Mahkemece; açıklanan maddi ve hukuki olgular nazara alınarak, hak sahipleri hakkındaki davacı Kurum tarafından açılan alacak davalarının yeniden birleştirilmesine karar verilmesi; davalıların açtığı herhangi bir tespit ve iptal davası olup olmadığının belirlenmesi; ölüm aylıklarının iptaline dair Kurum işlemine ilişkin tüm bilgi ve belgeler getirtilerek aylıkların yersiz olup olmadığının araştırılması; Borçlar Kanununun 63’üncü maddesi koşullarının bulunup bulunmadığı hususu ile tüm deliller birlikte değerlendirilerek; sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 03.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.