Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/19902 E. 2014/4676 K. 06.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/19902
KARAR NO : 2014/4676
KARAR TARİHİ : 06.03.2014

Mahkemesi :Kocaeli 5. İş Mahkemesi
Tarihi :29.08.2013
No :2012/114-2013/362

Dava, ölüm aylığının kesilmesi yönündeki SGK Başkanlığı işleminin iptali ile yersiz ödendiği ileri sürülen aylıklar yönünden borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Hakkında verilen boşanma kararı 2002 yılında kesinleşen davacıya, 1993 yılında yaşamını yitiren sigortalı babası üzerinden 506 sayılı Kanun hükümlerine göre hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle Kurumca 2011 yılında gerçekleştirilen işlemle 01.10.2008 tarihi itibarıyla kesilerek, 23.10.2008 – 22.04.2011 döneminde yersiz ödendiği ileri sürülen aylıklar yönünden borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır.

Davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 56. maddesinin 2. fıkrasında, eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği, bu kişilere ödenmiş olan tutarların, 96. madde hükümlerine göre geri alınacağı yönünde düzenleme yapılmıştır. Anılan maddeye dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir.
Anılan maddede, oldukça yalın olarak “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup, kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken, eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibarıyla gerçek/samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.

Yukarıdaki düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde; mahkemece yapılan yargılamada gerekli inceleme ve araştırmanın yapıldığı anlaşılmakla, yerleşim yerlerini gösterir Nüfus Müdürlüğü belgelerine göre 2002 yılında boşanma gerçekleşmesine karşın davacı ile boşandığı eşinin kayıtlı yerleşim yerlerinin birlikte olacak şekilde süregelmesi, 21.10.2008 tarihinde Kuruma başvuran davacının annesi F.T.’nin yazılı beyanı, 24.09.2010 günü Çınarlı Mahallesi Muhtarlığı’nca hazırlanan Konutta Oturanlara Ait Kimlik Bildirme Belgesi içeriği, Sosyal Güvenlik Kontrol Memurluğu tarafından yapılan soruşturmada 29.09.2010 tarihinde dinlenen ve ilgililerin ev sahibi olan A.A.’nın imzalı ifadesi, yargılama aşamasında bilgi ve görgülerine başvurulan tanıklardan davacının kardeşleri olan A. A.Teke, R.T., D.A.’ın, annesi konumundaki F.T.’nin ve ev sahibi A.A dalı’nın anlatımları ile tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, hak sahibi ile boşandığı eşinin fiili yaşam birlikteliklerinin varlığı belirgindir.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu, özellikle muvazaanın da kanıtlanmadığı yönündeki hatalı değerlendirmeyle davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 06.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.