YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/19827
KARAR NO : 2014/18201
KARAR TARİHİ : 22.09.2014
Mahkemesi : İstanbul 16. İş Mahkemesi
Tarihi : 09.07.2013
No : 2012/266-2013/319
Dava ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece; hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, kayıt dışı olarak çalıştırıldıkları tespit edilen (12) kişi nedeniyle davalı Kurumca kesilen idari para cezalarının kesinleştiğinden bahisle 2010/3.Ay ve 2010/5. Aya maledilerek düzenlenen 2012/31117–31116 sayılı ödeme emirlerinin iptali ile davalı Kuruma borçlu olmadıklarının tespiti istemine ilişkin olup; Mahkemece, (7) günlük hak düşürücü süre içinde açılmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de; bu kararın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
Aralarında idari para cezalarının da yer aldığı Kurum alacağının tahsili için düzenlenen ödeme emrinin iptali istemine ilişkin davaların yasal dayanağı, 6183 sayılı Kanunun “Ödeme emri” başlığını taşıyan 55. ve “Ödeme emrine itiraz” başlıklı 58. maddesidir. 55. maddenin ilk fıkrasında, kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, (7) gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı belirtilmiş, 58. maddenin birinci fıkrasında da, kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren (7) gün içinde itirazda bulunabileceği açıklanmıştır. Anlaşılacağı üzere, bir yönüyle “menfi tespit” niteliğindeki ödeme emrine itiraz/ödeme emrinin iptali davasının hak düşürücü nitelikte olan (7) günlük süre içerisinde açılması zorunlu olduğu gibi, kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun itirazları da üç nedenle sınırlandırılmıştır. Kanun koyucu tarafından, tahsil edilmesi istenen alacak, kamusal nitelikte imtiyazlı olduğundan sürüncemede kalması önlenerek, hızla tahsilinin sağlanması istenmiş, bu nedenle kamu alacağına ilişkin takip kesinleştikten sonra yeni ve ayrı bir menfi tespit davası açılması yönünde herhangi bir hüküm öngörülmemiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.04.2001 gün ve 21–201–297; 24.03.2004 gün ve 10–164–170; 02.11.2011 gün ve 21–571–680 sayılı kararları).
Diğer taraftan,7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 12. maddesine göre; hükmi şahıslara tebligat selahiyetli mümessillerine, bunlar birden fazla ise yalnız birine yapılır. Aynı Kanunun 13. maddesine göre de, tebliğ yapılacak bu kişiler herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde, tebliğ, orada hazır bulunan memur ve müstahdemlerinden birine yapılır.
25.01.2012 tarih ve 28184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 21. maddesinde ise; tüzel kişi adına, tebligatı kabul edecek kişi herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde bulunmadığı veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde olduğu takdirde tebliğin orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle tüzel kişinin yetkilisinden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle vazifelendirilmiş biri olması gerektiği, bunların da bulunmadığı tebliğ mazbatasında tespit edilmek şartıyla o yerdeki diğer memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Hukuk Genel Kurulu’nun 14.12.2011 tarih ve 2011/21–882 Esas, 2011/767 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Tebligat Kanunu’nun 13 üncü maddesinde, kendisine tebligat yapılacak şahısların derecelendirildikleri görülmektedir. Bir kere, hükmi şahıslar namına kendilerine tebligat yapılabilecek salahiyetli mümessiller mutad iş saatlerinde işyerlerinde bulundukları ve o sırada evrakı bizzat alacak durumda oldukları takdirde memur ve müstahdemlere tebligat yapılamaz. Saniyen, memur veya müstahdemlere tebligat yapılabilecek hallerde de, önce kendisine tebligat yapılacak şahsın, şirketin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle muhatap hükmi şahsın mümessilinden sonra gelen veya evrak müdürü gibi esasen bu işlerle tavzif edilmiş bir kimse olması. Böyle bir kimsenin bulunmaması halindedir ki (bu durum tebliğ mazbatasına dercedilmek suretiyle) o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme tebligat yapılabilir. Daha önce kendisine tebligat yapılması gereken kimselerin bulunmadıklarını veya tebligatı bizzat alamayacak durumda olduklarının ispatı bakımından mazbatada yer alacak kayıt bilhassa önemlidir (E. Moroğlu, Makalelerim I, İstanbul 2001, s. 4-5).
Eldeki davada da, dava konusu ödeme emirlerinin 01.10.2012 tarihinde davacı şirketin daimi işçisi F. Ç. imzasına tebliği açıklanan hususlar çerçevesinde usulsüzdür.
Diğer taraftan, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 88. maddesinin on altıncı fıkrasında, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanunun 51., 102. ve 106. maddeleri hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı belirtilmiş, “Kurumca verilecek idari para cezaları” başlıklı 102. maddesinde, Kurumca verilecek idari para cezaları, bunlara karşı ilgililerce başvurulacak yargı yolu ve zamanaşımı konusunda düzenleme yapılarak, Kurumca tahakkuk ettirilen idari para cezalarına yönelik itirazları reddedilenlerin belirli sürede yetkili idare mahkemesine başvurabilecekleri, bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması durumunda cezanın kesinleşeceği öngörülmüştür.
O halde Mahkemece yapılacak iş; davanın süresinde kabulü ile işin esasına girilmesi, davaya konu ödeme emirlerinin kaynağı olan idari para cezaları nedeniyle bu idari para cezalarının davacı şirkete anılan 7201 Sayılı Kanun kapsamında usulünce tebliğinden itibaren yasal süresi içerisinde Kuruma itirazda bulunup bulunmadıkları ve/veya Kurumca itirazın reddine dair komisyon kararı alınıp alınmadığı ve bu karara karşı veya doğrudan idare mahkemesine dava açılıp açılmadığının, açılmış ise sonucunun tespiti ile, idari para cezalarının idari aşamada kesinleşip kesinleşmediğini belirledikten sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın, eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma, nedenidir.
O halde, davacı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 22.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.