Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/19425 E. 2014/661 K. 20.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/19425
KARAR NO : 2014/661
KARAR TARİHİ : 20.01.2014

Mahkemesi : Bakırköy 5. İş Mahkemesi
Tarihi : 31.05.2012
No : 2008/472-2012/372

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalı Kurum vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı ve davalı Kurum vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçiş hükümlerini içeren Geçici 7. maddesinin “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” hükmü ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi olup bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu açıktır. Bu çerçevede, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Eldeki dava dosyasına konu olayda, mahkemece yapılan araştırma ve inceleme, hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Davalı işveren yanından 01.11.1990-15.02.1991 tarihleri arasındaki çalışmaları Kurum kayıtlarına geçen davacının, dava dışı işveren yanında da 01.11.1994-01.05.1995 tarihleri arasında çalışmalarının bulunduğu, işçilik alacakları dosyasında, davacının 01.04.1989-01.11.1992, 02.11.1993-01.11.1994, 02.05.1995-01.01.1997 ve 02.10.1997-30.11.2001 tarihleri arasında işveren yanında 10 yıl 4 ay 29 gün çalıştığı kabul edilerek hüküm kurulduğu ve anılan kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, Mahkemece, dinlenen tanık beyanları ve işçilik alacakları dosyasında verilen karar esas alınarak sonuca varıldığı anlaşılmaktadır. 506 sayılı Yasanın 79/10 maddesinde, “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilir” hükmü öngörülmüş olup, 01.04.1989-01.11.1990 tarihleri arasındaki dönem yönünden hak düşürücü sürenin varlığı belirgin ise de, davalı işveren yanından 01.11.1990 tarihinden itibaren Kurum kayıtlarına geçen çalışmaların varlığı karşısında, 16.02.1991-01.11.1994 tarihleri arasındaki dönem yönünden kesintisiz çalışmanın sabit olması halinde hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahsedilemez. Bu dönem yönünden davacının talebi açıklattırarak, işçilik alacakları dosyasındaki belirlenen sürelere göre hizmet süresinin tespitini istemesi halinde, 01.11.1992 tarihinde çalışmalara ara verdiği gözetilerek, 02.11.1993-01.11.1994 tarihleri arasındaki dönem yönünden de hak düşürücü sürenin varlığı irdelenmelidir. Davacının 01.11.1994-01.05.1995 tarihleri arasında dava dışı işveren yanında çalıştığı sabit olmakla, davalı işveren yanındaki çalışmalarına bu dönem itibariyle ara verdiğinin kabulü zorunludur. Hal böyle olunca, 02.05.1995 tarihi sonrası çalışmalar hakkında, davacı yönünden yukarıda anılan yönetmelikte belirtilen işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu ve benzeri belgelerin Kurum kayıtlarına geçip geçmediği, Kurumca bu yönde bir tespitin yapılıp yapılmadığı, davacının işçilik alacaklarında verilen hüküm sonrası hizmet sürelerinin tespiti için Kuruma başvuruda bulunup bulunmadığı araştırılarak, salt işçilik alacakları dosyasında verilen kararın hak düşürücü süreyi kesmeyeceği, Kuruma başvuru ve herhangi bir belgenin bulunmaması halinde, dava tarihine göre 02.05.1991-30.11.2001 tarihleri arasındaki dönem yönünden de, hak düşürücü sürenin gerçekleştiği gözetilmeli, hak düşürücü süreye uğramayan dönemler yönünden, öncelikle işçilik alacakları dosyasında verilen ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen kararın güçlü delil olduğu gözetilerek, işverenin Kurum nezdindeki ihtilaf konusu döneme ait dönem bordroları celp edilerek, dava konusu dönemde davacı ile birlikte çalışan ve işverenin bordrolarında kayıtlı kişiler ile aynı yörede komşu veya benzeri işleri yapan başka işverenler ve bu işverenlerin çalıştırdığı bordrolara geçmiş kişiler resen saptanarak, çalışmaların varlığı ve süresi yönünden bilgi ve görgülerine başvurulmalı, bunun dışında sigortalının kayıtlarda gözükmeyen çalışmalarının hangi nedenlerle kayıtlara geçmediği ya da bildirim dışı kaldığı hususu gereğince tespit edilerek, davalı işyerinde tespiti istenen dönemde Kurum müfettişlerince inceleme yapılıp yapılmadığı sorulmalı, inceleme yapılmışsa, belgeler getirtilmeli, yargılama sürecinde dinlenen tanık anlatımlarının değerlendirilmesinde; iş yerlerinin kapsamı, kapasitesi ile işin ve işyerinin niteliği nazara alınmalı, böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip, deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek, davacının çalıştığı iddia edilen süreler tereddütsüz belirlenerek, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı ile davalı Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 20.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.