Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/19225 E. 2013/20695 K. 08.11.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/19225
KARAR NO : 2013/20695
KARAR TARİHİ : 08.11.2013

Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, rucüan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ve davalılardan … Plastik Kalıp San Ticaret Limited şirketi ve … vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Dr. … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1) 5510 sayılı Yasanın 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26. maddesidir. Anılan madde kusur sorumluluğuna dayanmakta olup, davalılar; Kurumun rücu alacağından kusurları oranında sorumludurlar.
Sigortalı tarafından açılan tazminat davasında alınan kusur raporunda; %80 oranında işveren şirketin kusurlu bulunduğu (kusur oranının % 5’i üretim müdürüne, % 5’i vardiya amirine, % 5’i davalılardan …’a, % 5’i ise davalılardan …’a ait olmak üzere) Mahkemece; iş bu rücu davasında kusur raporu alınmaksızın, davalı işverenin % 80 kusurlu kabul edilerek alacağın tahsiline karar verildiği anlaşılmıştır.
506 sayılı Yasanın 26. maddesinde düzenlenmiş bulunan rücu davaları, sigortalının alacağından bağımsız, kanundan doğan basit rücu hakkına dayalı olup; sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında alınan kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporuyla ulaşılan sonuçlar, rücu davasında bağlayıcı nitelikte bulunmamakta; 506 sayılı Yasanın 26. maddesi çerçevesinde, işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları yönünden ayrıntılı irdeleme .içermesi halinde, güçlü delil olarak kabul edilebilmektedir. (Hukuk Genel Kurulu 17.01.2010 tarih 2010/10-10 Esas, 2010/14 Karar sayılı Kararı) Ancak, tazminat dosyasındaki kusur oranları kesinleşmemiş olup, Mahkemece her hangi bir kusur raporu aldırılmaksızın sigortalının açtığı tazminat davasında aldırılan kusur raporu esas alınarak karar verilmiş olması isabetsiz bulunmuştur.
Kusur raporlarının, kaza tarihinde yürürlükte bulunan , 506 sayılı Yasanın 26., 4857 sayılı Yasanın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 2 vd maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. 4857 sayılı Yasanın 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar…” düzenlemesini içermektedir. Anılan düzenleme, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır.İş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar, ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
2) Davacı, talebini 23.02.2012 tarihli celsede ıslah etmiş olup, ıslah dilekçesi davalılara tebliğ edilmeden hüküm kurulmuştur.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 85. maddesinde ” Islah, muayyen celsede diğer taraf hazır olduğu halde yapılabileceği gibi evvelemirde o tarafa tebliğ edilmek şartiyle arzuhal ile de yapılabilir.” hükmü yer almaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177. maddesinin 2. fıkrasında da, “Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.” denilmiştir.
Islah dilekçesinin karşı tarafa tebliği, ıslahın geçerliliği için bir şart değilse de, karşı tarafın yokluğunda verilen ıslah dilekçesinin bir örneği karşı tarafa tebliğ edilmeden, ıslah talebine göre inceleme yapılarak hüküm verilemez.( Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Bası, 4.cilt, s:3984)
O halde Mahkemece, ıslah dilekçesi temyiz eden davalılar … Plastik Kalıp San. Ticaret Limited Şirketi ve … vekillerine tebliğ edilmeden
yargılamaya devam edilip yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.
Yukarıda belirtilen hukuki ve fiili durumlar ışığında, Mahkemece, ıslah dilekçesi davalılara tebliğ edilerek, yukarıda açıklanan şekilde yapılacak araştırma ile alınacak kusur raporu uyarınca varılacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmiş olması, isabetsiz bulunmuştur.
O hâlde, davacı Kurum ve davalılardan … Plastik Kalıp San Ticaret Limited şirketi ve … vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan … Plastik Kalıp San Ticaret Limited Şirketi ve …’a 08.11.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.