Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/18455 E. 2013/19766 K. 01.11.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/18455
KARAR NO : 2013/19766
KARAR TARİHİ : 01.11.2013

Mahkemesi :Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi

Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilamında yazılı şekilde davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılardan … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Dr. … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkin olup, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
1) Davalılardan … vekilinin süresinde zamanaşımı definde bulunduğu ve zamanaşımı definin incelenmediği anlaşılmıştır.
Zamanaşımı defi davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez. (11.1.1940 tarihli 15/70 sayılı İçt. Bir. Kararı)
Borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, yerine getirmekten kaçınma yetkisi veren zamanaşımı defi, ancak, bunu ileri süren taraf yönünden sonuç doğurmakta, bir başka anlatımla, mahkemece kendiliğinden gözetilemeyen zamanaşımı defi, yasal süresinde ileri sürüldüğü takdirde değerlendirmeye alınabilmektedir.2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109’uncu maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin istemlerin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı; tazminat yükümlüsüne karşı kesilen zamanaşımının, sigortacıya karşı da kesilmiş olacağı hüküm altına alınmıştır. Anlaşılacağı üzere maddedeki zamanaşımı süresi, zararın ve eylemi gerçekleştirenin (failin) öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlamakta olup, Kurumca zararın öğrenilme tarihinin, giderlerin sarf ve ödeme günü olduğu açıktır. Tazminat yükümlüsünün öğrenilme tarihine ilişkin olarak ise, Kurumun yetkili organının faili öğrendiği tarih esas alınmalıdır. Bu kapsamda; ceza mahkemesince
yargılanıp hakkında cezalandırma kararı verilen üçüncü kişi yönünden, Kurumun, ceza kararının kesinleştiği tarihte faili öğrendiği kabul edilmeli, cezalandırma kararının söz konusu olmadığı durumlarda ise yöntemince yapılacak araştırma sonunda tazminat yükümlüsünün kim olduğunun öğrenilme tarihi açıklıkla saptanmalıdır. Önemle belirtilmelidir ki, zamanaşımı süresinin, hem zararın, hem de tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren, bir başka anlatımla, ancak, her iki olgu gerçekleştikten sonra işlemeye başlayacağı dikkate alınmalıdır.
Diğer taraftan, yargı kararları ve öğretide kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir. (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı Cilt:II sayfa:1541 v.d) Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir. Y.HGK.20.3.1968 gün ve 1968/9-210 E. ve 151 K., 3.7.2002 gün ve 2002/9-564 E. ve 572 K.,09.10.2002 gün ve 2002/9-808 E. ve 2002/801 K.sayılı ilamları da bu yöndedir.
İnceleme konusu dava değerlendirildiğinde; davalının yasal süresi içerisinde ileri sürdüğü zamanaşımı def’i kapsamında, yukarıdaki düzenleme ve açıklamalar ışığı altında araştırma ve irdeleme yapılarak elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekirken, anılan davalının zamanaşımı def’i karşılanmaksızın davanın esası hakkında hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2) Davalılardan …, kaza tarihini kapsayan diğer davalı … şirketi tarafından düzenlenen geçerli poliçenin bulunması sebebiyle sorumluluğu bulunmadığını iddia etmektedir.
Motorlu araçların neden olduğu kazalarda, zarar gören üçüncü kişilerin hangi durumlarda …’na başvurabilecekleri ve hangi zararlardan sorumlu olduğu 2918 sayılı KTK.’nun 98/3., 108/2. ve Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı Yönetmeliğinin 8. maddelerinde hüküm altına alınmıştır
…, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri bünyesinde 5684 sayılı Sigorta Kanunu’nun 14. maddesiyle yürürlüğe girmiş olup, 14.06.2007 tarihinden itibaren geçerlik kazanmıştır. Güvence Hesabının amacı, belirli zorunlu sigortaların teminatlarına ilişkin olarak, sigortalının belirlenemediği, rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli bir sigortanın bulunmadığı veya çalınmış veya gasp edilmiş araçların katıldığı kazalarda, zarar gören kişilerin, sigorta güvencesinden yoksun kalmaması ve bedeni zararların giderilmesidir. Bunun yanında, kapsamında olan zorunlu sigortaları yapan sigorta şirketlerinin ruhsatlarının iptal edilmesi, iflas etmesi gibi durumlarda, zorunlu sigortalarını bu şirketlerden alan sigortalıların, teminatları kapsamındaki her türlü maddi ve bedeni zararı temin etmek de …’nın görevidir.
Sigortacılık Kanunu’nun 14. maddesinde Güvence Hesabından hangi durumlarda tazminat talep edilebileceği belirtilmiştir. Buna göre, sigortalının tespit edilememesi durumunda kişiye gelen bedensel zararlarda, rizikonun meydana geldiği
tarihte geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlarda, sigorta şirketinin malî bünye zaafiyeti nedeniyle sürekli olarak bütün branşlarda ruhsatlarının iptal edilmesi ya da iflası halinde ödemekle yükümlü olduğu maddî ve bedensel zararlarda, çalınmış veya gasp edilmiş bir aracın karıştığı kazada, Karayolları Trafik Kanunu uyarınca işletenin sorumlu tutulmadığı hallerde, kişiye gelen bedensel zararlarda … kapsamında çeşitli zararlar karşılanmaktadır. (Doç. Dr. Levent AKIN, Trafik Kazalarından Doğan Sağlık Hizmet Bedellerinden Sigorta Kuruluşları ile SGK’nın Sorumluluğu, Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası, cilt: 27, sayı: 3, MAYIS 2013)
Somut olayda ise, Güvence Hesabının yükümlüğü, kaza tarihini kapsayan geçerli bir poliçenin bulunup bulunmadığı çerçevesinde yöntemince araştırılmadan hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
Kabule göre de, 2918 sayılı KTK’nun 98/1, 99/1 inci maddeleriyle Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi Genel Şartları’nın B-2-b. maddesi uyarınca yazılı şekilde bir başvurunun varlığına karşın gerekli ödemenin yapılmaması halinde, davalı şirketin anılan düzenlemede öngörülen 8 işgünlük yasal sürenin sonunda temerrüde düşeceği, gerekli belgeler ibraz edilmeksizin başvurulması yada hiç müracaatın bulunmaması halinde ise sigorta şirketinin temerrüdü söz konusu olmadığından, faiz başlangıcının icra takibine girişilmişse takip tarihi, dava açılmışsa dava tarihi olarak kabul edilmesi yasal gereği gözetilmeksizin,gelir onay tarihinden itibaren faizle sorumluluğu yönünde hüküm kurulmuş olması da isabetsizdir.
O halde, davalılardan … vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davalılardan …’na iadesine, 01.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.