Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/17664 E. 2014/3404 K. 20.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/17664
KARAR NO : 2014/3404
KARAR TARİHİ : 20.02.2014

Mahkemesi : Sincan İş Mahkemesi
Tarihi : 21.05.2013
No : 2012/52-2013/152
Davacı : Y.. K.. adına Av. E.. G..
Davalılar : 1- S.. B.. adına Av. S.. K..
2- İ.. Y.. adına Av. Osman Hamdi Yonca
3- U..E.. İnş. Turz. Rek. Otom. Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti’ni
Temsilen İflas İdare Memuru Av. A.. E..
4- H.. K..
5- E.. A..

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulune karar verilmiştir.
Hükmün, davalılar SGK Başkanlığı ve İ.. Y.. vekillerince temyiz edilmesi üzerine davalı kurum açısından temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Davalı İ.. Y.. adına temyiz dilekçesi veren O.. H..Y..’nın avukat olmadığı ve 1136 sayılı Kanunun 36. Maddesi gereğince davaları takip yetkisi vekil sıfatıyla yalnız Avukatlara özgü bulunduğundan, İ.. Y.. vekili olduğunu belirten O.. H.. Y.. nın temyiz dilekçesinin bu nedenle REDDİNE,
2-) Davalı Kurum açısından yapılan incelemede ise,
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur.Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde, re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
506 sayılı Kanunun ”Üçüncü kişinin aracılığı” başlıklı 87 nci maddesi hükmünde, aracı, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişi olarak tanımlanmış, sigortalıların üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işverenin de sorumlu olacağı belirtilmiştir. Maddede “aracı” olarak nitelenen üçüncü kişi, gerek mevzuatta, gerekse öğreti ve yargı kararlarında; alt işveren, tali işveren, taşeron, alt müteahhit, alt ısmarlanan gibi adlarla anılmaktadır. Aracı kavramı, her şeyden önce, asıl işverenin varlığını, bir başka işverenin asıl işverene ait işin bir bölümünü yapmayı üstlenmesini ve asıl işverene ait iş yerinde veya iş yerinin bir bölümünde iş alanın kendi adına sigortalı çalıştırmasını gerektirir. Asıl işverenle aracı arasındaki ilişki taşıma, eser ve benzeri sözleşmelere dayanabilir ise de, hiç bir şekilde hizmet akdi unsurları bulunmamalıdır. Burada önemli olan yön, asıl işverene ait işin bir bölümünün aracı tarafından görülmesidir. Aracı kavramının belirleyici özelliği, asıl işverene ait işten bir bölüm iş alınması ve bu işte kendi adına sigortalı çalıştırılmasıdır.
506 sayılı Kanunun 4. maddesinde ise, “sigortalıları çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler” işveren olarak tanımlanmıştır. ”Çalıştıran” olgusu, tespiti istenen sürelere ilişkin hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen “işvereni” ifade etmektedir. Sigortalının taraf olduğu hizmet akdinin alt işverenler tarafından düzenlenmiş olması durumunda, hizmet tespitine yönelik davanın, anılan Yasanın 79/10. maddesine göre, sigortalıyı fiilen çalıştıran işverenlere yöneltmesi gerekir.
506 sayılı Kanunun 87. maddesi ile, asıl işveren-alt işveren arasındaki ekonomik ve malî yönden sorumluluk hukukunun sınırlarını belirlediği, maddede geçen “bu Kanunun işverene yüklediği ödevler” tanımlamasının asıl işverene, alt işverenin taraf olduğu hizmet sözleşmeleri nedeniyle açılacak hizmet tespiti davalarında “pasif husumet ehliyetini” amaçlamadığı anlaşılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinde; Davacı, 05.07.1999-31.12.2009 tarihleri arasında askerlik dönemi haricinde, davalı İ.. Y.. nezdinde çalıştığını, bu dönem içerisinde diğer davalı işverenlerce kısa süreli bildirimlerinin yapıldığını, ancak, hep davalı İ.. Y.. nezdinde çalıştığını belirterek bu sürelerin hizmet akdine dayalı çalışma olduğunun tespitini talep etmiş; mahkemece, davacının, davalı İ.. Y..’ya ait işyerinde bildirilen sürelerle birlikte 02.10.2000-15.02.2002, 01.08.2003-31.12.2009 tarihleri arasında ayda 30 gün kesintisiz olarak asgari ücretle çalıştığının tespitine karar verilmiştir. Davacıya ait hizmet cetveli incelendiğinde, ihtilaflı dönem içerisinde, davalılardan E.. A.. işyerinden 3 gün, U.. E.. İnş. Trz. Rek. Oto.Gıda San.ve Tic. Ltd.Şti den 57 gün, İ.. Y.. işyerinden 1217 gün ve H.. K.. işyerinden 150 gün bildiriminin bulunması karşısında, mahkeme gerekçesinde bu dönemler açısından, davacının, davalı İ.. Y.. işçisi olduğunun kabulüyle, davalı Kuruma bildirilmeyen dönemler yönünden, karar verildiğini belirtmiş ise de, davacının, gerçek işverenin yukarıda anlatılanlar ışığında tespit edilmediği anlaşılmıştır.
Mahkemece, yapılması gereken, hizmet akdinin kiminle kurulduğunun tespiti açısından davalılar aralarındaki ilişkinin niteliği (asıl işveren-alt işveren) konusunda araştırma yapılarak gerçek işveren tespit edilmeli böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip, takdir edilerek, varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
Kabule göre de; Kabul edilen süreler dikkate alındığında, davanın Kısmen Kabulune karar verilmesi ile diğer davalı işverenler açısından da, olumlu, ya da, olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
O hâlde, davalılar SGK Başkanlığı ve İ.. Y.. vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan İ.. Y..’ya iadesine, 20.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.