YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/17576
KARAR NO : 2014/2025
KARAR TARİHİ : 10.02.2014
Mahkemesi : İstanbul 13. İş Mahkemesi
Tarihi : 08.05.2013
No : 2011/1275-2013/270
Dava, 01.02.1987 tarihinden itibaren 1479 sayılı Kanun hükümleri kapsamında sigortalılık ve 01.06.2011 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkeme, davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmü, davalının avukatının temyiz etmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24. ve 25. maddelerinde kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler ve tüzel kişilerden limited şirketlerin ortakları zorunlu sigortalı sayılmış iken, anılan maddelerde 2229 sayılı Kanun ile yapılan ve 04.05.1979 günü yürürlüğe giren değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, kendi adına ve hesabına çalışma olgusu sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiş, limited şirket ortakları yanında anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olan ortakları da kapsama alınmıştır. Daha sonra, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunla değişik 1479 sayılı Kanunun 24. maddesinin (1) numaralı bendinin (a) ve (h) fıkralarında, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların zorunlu sigortalı kabul edilebilmesi için, esnaf ve sanatkârlar gibi ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar yönünden vergi kaydı, gelir vergisinden bağışık olanlar yönünden kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı bulunma koşulu getirilmiş; anılan madde 22.03.1985 günü yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanunla bir kez daha değiştirilip kapsam genişletilerek, gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar (vergi kaydı bulunanlar) veya esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı bulunanlar ya da kanunla kurulu meslek kuruluşunda usulüne uygun kaydı olanlar zorunlu sigortalı olarak kabul edilmiş, bu düzenleme 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadar geçerliliğini korumuştur. 4956 sayılı Kanunun 14. maddesiyle değiştirilen hükümle 02.08.2003 gününden itibaren zorunlu sigortalılık kapsamına yalnızca ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar alınmış, gelir vergisinden bağışık tutulanlar yönünden ise esnaf ve sanatkâr sicili ile birlikte aynı zamanda kanunla kurulu meslek kuruluşuna yöntemince kayıtlı bulunma koşulları getirilmiştir. Son olarak 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre, zorunlu sigortalılık için gelir vergisi yükümlüsü olma şartı korunup, gelir vergisinden bağışık tutulanlar için ise esnaf ve sanatkâr siciline kayıt zorunluluğu aranmış, ayrıca, anonim şirketlerin kurucu ortakları kapsamdan çıkarılmıştır. 5510 sayılı Kanunun geçici 22. maddesinde de, anonim şirketlerin kurucu ortaklarından daha önce 1479 sayılı Kanunun 24. maddesine tabi olarak sigortalı olanlardan sigortalılıklarını devam ettirmek isteyenlerin bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde yazılı talepte bulunmaları halinde sigortalılıklarının aynen devam ettirileceği, bu süre içerisinde talepte bulunmayanların sigortalılıklarının ise 01.10.2008 tarihi itibariyle sona ereceği düzenlenmiştir.
Kural olarak, 1479 sayılı Kanunda zaman içerisinde yapılan bu değişiklikler, değişiklikten önceki madde hükümlerinin öngördüğü koşullara sahip sigortalıların sigortalılıklarını sonlandırıcı etkiye sahip olmayıp, bu kişilerin sigortalılık nitelikleri geçerliliklerini korumaktadır ve anılan düzenlemeler, yürürlük tarihinden itibaren sigortalılık niteliği kazananlar yönünden kayıt ve koşullar içermektedir. Başka bir anlatımla, yeni düzenlemeler, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihlerden sonra ilk kez kayıt ve tescil edilecekler için uygulanmalıdır ki, buna aykırı bir düşünce, yasaca ve hukukça kabulü olanaksız olan kazanılmış hakları ortadan kaldırmak niteliğindedir.
Davaya konu somut olayda; davacının, 1990 yılında devir aldığı anonim şirket hisselerine istinaden Kurumun yanlış işlemi sonucu 1997 yılında yapılan tescille, esas alınan anonim şirketin kuruluş tarihi olan 01.02.1987 tarihi itibariyle sigortalı olarak kabul edildiği, 4247 Sayılı Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanundan faydalanmak suretiyle 01.02.1987 – 31.12.1996 tarihleri arasında kalan dönemin borçlarını ve nispeten 12.12.2006 tarihine kadar her ay düzenli primleri ödediği anlaşılmaktadır.
Somut olaya ilişkin olarak davacının, 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kaydının yapıldığı tarihte yukarıda açıklanan 2229 sayılı Kanun ile getirilmiş düzenleme yürürlüktedir ve sigortalılık niteliğinin varlığı sorunu da, anılan ve 01.10.2008 tarihi sonrasına ilişkin olarak ise anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortaklarının 5510 sayılı Kanunun 4-b maddesi kapsamında sigortalı sayılacağına ilişkin düzenlemeler doğrultusunda çözümlenmelidir. Belirtmek gerekirse anılan düzenlemelerin açıkça değindiği üzere, davacının sigortalılığının oluşumu yönünden “anonim şirketin kurucu ortağı ile yönetim kurulu üyesi olan ortağı”; 01.10.2008 tarihi sonrasına ilişkin “anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortağı” olmak olgusunun varlığı zorunlu ve asli unsur olup mutlaka gerçekleşmesi şarttır. Bu yasal çerçevede, anonim şirket hisselerini devir alarak ortak olan ve anılan şartlara sahip olmadığı anlaşılan davacının 1479/5510 sayılı Kanunlara göre zorunlu sigortalı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı belirgindir.
Ancak yeri gelmişken önemle vurgulanmalıdır ki, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.10.1997 gün ve 1997/10-578 Esas, 1997/758 Karar; 24.09.2003 gün ve 2003/10-489 Esas, 2003/490 Karar; 14.07.2010 gün ve 2010/21-369 Esas, 2010/391 Karar sayılı ilamlarında benimsendiği üzere; davalı Kurum’un geçmişe yönelik (uyuşmazlık konusu dönemi de kapsar şekilde) prim tahsil ederek kullanıp sigortalılığa ilişkin güven vermesinden uzun süre sonra sigortalılığı iptal etmesi Medeni Kanun’un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyiniyet kurallarıyla bağdaşmayacaktır. Sosyal güvenlik kurumlarının anayasal görevlerini yerine getirirken sigortalılara karşı olabildiğince yasal haklarını hatırlatması ve bu durumlarını izlemesi zorunlu görev olarak ortaya çıkar. Davalı Kurumun bu anayasal sosyal güvenlik ödevinin gereği olarak sigortalısını uyarmaması sonucu primleri tahsil edilen sürelerin 1479 sayılı Kanuna tabi zorunlu sigortalı olarak kabul edilmesi gerekir.
Diğer taraftan; 1479 sayılı Kanunun 79. maddesi, zorunlu sigortalı sayılmayanların isteğe bağlı sigortalı olabileceklerini öngörmüş bulunmakla, buna ilişkin tescil istemi olmamasına karşın yada zorunlu sigortalı olunan dönemler için gerekenden fazla prim ödemesi yapılması durumunda, ödeme tarihlerinden itibaren yapılan ödemelerin karşıladığı sürenin isteğe bağlı sigortalılık olarak değerlendirilmesi sosyal güvenlik ilkelerine uygun düşmektedir. Bu gibi durumlarda, her bir ödenen primin ödeme tarihinden itibaren karşılığı olan süre davalı Kuruma sorulmak suretiyle saptanmalı ve isteğe bağlı sigortalılığa karar verilmelidir. Bu yönde, 01.10.2008 tarihi sonrasına ilişkin olarak anılanın benzeri şekilde İsteğe bağlı sigortalılık nitelendirmesi ve isteğe bağlı sigortalı olma şartları 5510 sayılı Kanunun 50. maddesindeki ayrıntılı düzenlemede karşımıza çıkmaktadır.
Değinilen yasal düzenleme ve yapılan açıklamalar çerçevesinde; 31.12.1996 tarihine kadar tahakkuk etmiş bulunan prim borçlarını ödeme imkanı veren 4247 Sayılı Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanundan faydalanmak suretiyle borçlarını ödediği 01.02.1987 – 31.12.1996 tarihleri arasındaki dönemde, Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralları çerçevesinde davacının sigortalı olarak kabul edilmesi gerekir. Bundan başka, 4247 sayılı Kanun kapsamı dışında kalan ödemelerin, ödeme tarihlerinden itibaren,
01.10.2008 tarihi sonrasına dair varsa yapılan ödemelerin ise ödeme tarihlerinin ertesi gününden itibaren karşıladıkları süre davalı Kuruma sorulup belirlenerek isteğe bağlı sigortalı olarak kabul edildikten sonra davacıya yaşlılık aylığı bağlanması için gereken şartların oluşup/oluşmadığı irdelenip sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken, eksik araştırma ve hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Kabule göre, her ne kadar 12.12.2006 tarihinden itibaren prim ödemesi olmayan davacının, 6111 sayılı Kanun hükümlerinden faydalanmak suretiyle prim borçlarını ödemesi nedeniyle de dava konusu prim borcu olan döneme ilişkin güven verilmesi ve iyiniyet kaidelerine aykırı olduğu gerekçesiyle sigortalılığın kabul edilmesi gerektiği yönünde gerekçe oluşturulmuş ise de, yukarıda açıklanan ilkelerin prim borcu bulunan döneme ilişkin (primlerin tahsili ile uzun süre kullanımı ve sigortalılığa ilişkin güven oluşturma durumu, 6111 sayılı Kanunun uygulandığı dönem itibariyle mevcut bulunmadığından) geçerli olduğunun kabul edilmesinin mümkün olmamasından dolayı bu gerekçeyle prim borcu olan dönemin sigortalılığının kabulü olanaklı değildir. Kaldı ki, dosya içeriğinden 6111 sayılı Kanun kapsamında belirlenen borçların ödemesinin yapılıp yapılmadığı da anlaşılamamakta olup, 1479 sayılı Kanunun 35. maddesine aykırı olarak kabul edilen bütün sigortalılık sürelerine ilişkin prim ve her türlü borç olup olmadığı açıklığa kavuşturulmaksızın yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmiş olması, isabetsizdir.
O hâlde, davalının avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 10.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.